Category Archives: Yaşam

Uçuş Korkumu Nasıl Engellerim?

Son birkaç yılda havayolu şirketlerinin artması, uçak bileti ücretlerinin otobüs ve tren bilet ücretleriyle yarışır hale gelmesi, dünyanın bir ucunda olan varış noktasına birkaç saat içinde ulaşma lüksü, uçak yolculuklarının en cazip yönleri. Fakat düşününce, kapalı metal bir kutu içinde, kilometrelerce yüksekte, saatlerce bir kemere bağlı oturmak fikri insanı ürkütmüyor değil. Uçak yolculuğu esnasında yaşanan strese bağlı uçuş korkusu, ya da diğer adıyla Aerophobia, hemen herkesin en az bir kez olsun başından geçen, geçmese de aklından geçen bir fobi. Ancak kimileri için, bu fobi zaman zaman hissedilen, stresle tetiklenen anlık bir korkudan da daha öte. Dünya nüfusunun %10’u ciddi boyutlarda uçuş korkusu olduğunu kabul ediyor ve tedavi oluyor.

Uzmanlara göre, bebekler korku kavramını bilmez. Korkmak, çocuklukta öğrenilen bir duygudur. Büyürken, kendimize ve çevremize zarar verdiğimizde ailemizin verdiği aşırı tepkiler bilinçaltımızda saklanır. Örneğin, büyük kardeş, küçük olanı dolaba kapatır ve ileride küçük kardeşin kapalı yerde kalma fobisi (klostrofobi) ortaya çıkar. Ya da aileden yakın birinin kaybı çocuğu ölümle tanıştırır ve çocuk ölmekten korkar. Bunlar gibi farkında olmadığımız; ama bilinçaltımızda saklanan ve tetiklenmeyi bekleyen çok çeşitli korkularımız var. Belki bu korkuların uçmakla hiçbir ilgisi yok; fakat uçakta bulunmanın yarattığı aşırı stres bilinçaltımızı harekete geçirir. Engelleyemediğimiz panik hali öne çıkar ve farkında olmadan sorunu uçakta bulunmamıza bağlar, uçuş korkumuz var yanılgısına düşeriz.

Ucak-Yolculugu

Wikipedia’ya göre uçuş korkusunun ardındaki asıl nedenler; ölüm korkusu, kapalı yerde kalma korkusu, yükseklik korkusu, kendini kontrol edememe endişesi, mide bulantısı ve kusma endişesi, topluluk önünde panik atak endişesi, terör korkusu, türbülans endişesi, gece uçuşlarında ortaya çıkan karanlık korkusu ve deniz/okyanus üzerinde uçma endişesi.

Kişisel olarak ben uçmaktan korkmam; fakat en ufak bir türbülansta kemer ikaz ışıkları yandığında, tedirgin olmaya başlarım. Kontrolün elimde olmadığı nadir anlardan biri gelmiştir ve bu da bende stres yaratmaya yeter. 9/11 İkiz Kuleler terör olayından sonra bir süre, bazı insanların farklı davrandığını düşünüp bomba taşıyıp taşımadıklarından endişeleniyordum. Amerika’ya uçuşlarımızda okyanus üzerinden uçmak, düşersek köpek balıklarına yem olmak aklımdan geçmiyor değil. Bilinen herhangi bir fobisi olmayan sağlıklı bir insanda bile stres nedeni olan uçak yolculukları, kapalı yer fobisi, yükseklik fobisi ve panik atak geçmişi olanlar için ciddi bir ızdırap olmalı.

Bir yakınımla Türkiye’den İngiltere’ye beraber uçak yolculuğu yaptık. Hem sigara kullanıyor, hem yüksekten korkuyor, hem kapalı yer fobisi, hem de karanlık fobisi olan biri. O ilk uçak yolculuğunun onun için ne kadar ızdıraplı olduğunu düşünün! Dört saatlik uçuş boyunca sırtını bir dakikalığına bile koltuğun arkasına yaslamadı. Yol boyunca, özelikle kemerlerin bağlı olduğu iniş ve kalkış anlarında kafasındaki olumsuz düşünceleri silmek için farklı konularda muhabbet ettik. Havaalanından çıkar çıkmaz bir sigara yakıp ‘Oh be!’ dercesine derin bir nefes aldığını hatırlıyorum.

Geçen sene İstanbul’dan Londra’ya giderken, uçak kalkar kalkmaz türbülansa girdi ve iki saat boyunca host ve hostesler dahil hepimiz yüreğimiz ağzımızda, kemerlerimiz bağlı oturmak zorunda kaldık. Ne yalan söyleyeyim, uçağın düşeceğine inandığım tek yolculuktur.

Aerophobia-Ucus-Korkusu

Uçak yolculuklarından önce stresi ve uçuş fobisini engellemek ya da azaltmak için alabileceğimiz birçok önlem var. Bunlardan bir kısmını sayayım:

Yolculuğu önceden planlamak

Sadece uçuş fobisi olanlar için değil, hepimiz için stresi azaltır. Uçak bileti satın almak, varış noktasında karşılaşacağımız durumlar, bavul hazırlama başlı başına stres kaynağı olduğundan bu işleri son dakikaya bırakmayın.

Havaalanına erken gitmek

Havaalanı yolundaki trafik, yolcu yoğunluğu, bagaj teslimi, güvenlik kontrolden geçiş gibi faktörleri gözönüne alın. Mümkünse online check-in yapın ve el bagajındaki sıvı miktarını yola çıkmadan düzenleyin. Özellikle iş seyahatine çıkanlarda, mevcut iş stresine bir de uçağa yetişme stresi eklenmesin.

Koltuk seçimi

Geniş, ferah bir koltuk, dar ve sıkışık bir koltuktan her zaman için iyidir, özellikle de uçuş korkusu söz konusu olduğunda. Mümkünse Business Class bölümünü tercih edin. Ekonomik açıdan bütçeyi aşıyorsa, koridor tarafındaki koltukları seçin. Ön sıra dahil, çıkış kapılarının bulunduğu koltuk sıraları geniştir; fakat acil bir durumda sorumluluk düşebileceğinden bu koltuklardan sakınmalı ya da koridor tarafındakine oturmalı.

Türbülans

Uçak korkusu olmayanları bile endişelendirir. Ön sıralardaki koltuklarda türbülans etkisi, uçağın arka tarafına göre daha azdır.

En son binip, en önce inmek

Uçağa binmek için havaalanında beklemek de stres yaratır. Gecikme durumlarından haberdar olun. Ayrıca uçağa en son binip, ilk inenlerden olursanız kapalı metal kutuda en az vakit geçirirsiniz.

Oyalanmak

Şimdiki teknolojiyle aklı ve fikri uçuştan uzaklaştırmak mümkün. Film izlemek, müzik dinlemek, sürükleyici bir kitap okumak hatta yan koltuktaki yolcuyla muhabbet etmek bir süreliğine uçuşu unutturacaktır.

Yeme – İçme

Uçuş öncesi ve uçuş sırasında alınan bazı yiyecek ve içecekler endişe arttırıcı yan etkiye sahiptir. Şeker ve kafein uzak durulması gerekenler. Az miktarda alkol rahatlatıcı etkiye sahip olabilir; fakat aşırı alkol huzursuzluğu arttırır. Uçuş fobisi olanlar yerlerinden kalkıp tuvalete gitmemek için su bile içmez; fakat mümkün olduğunda uçuş boyunca bol miktarda su için.

Rüya gibi bir varış noktası seçin

İlk kez uçağa binecekler hedef olarak hep gitmeyi istedikleri, hayalini kurdukları, eğlenecekleri bir yeri seçip deneme yolculuğunu gerçekleştirirse uçuş olayı ve uçak taşıtı ile ilgili güzel anıları olacaktır. Ben ilk uçağa bindiğimde tatil için Barselona’ya gitmiştim. Orada çok güzel vakit geçirdiğim için belki de, bir daha uçaktan inmedim.

Gürültüden uzak durmak

Gençlerden oluşan gürültücü bir grup ya da sürekli bağırıp ağlayan çocuklar strese stres katar. Hosteslerden rica edip daha sakin bir koltuk bulun.

Sakinleştiriciler

Gerek derin nefes alma teknikleri, meditasyon, gerek uyku getiren ilaçlar ve sakinleştiriciler… Hangisi size göreyse onu denemekte fayda var. Önerilen bir ilacı almadan önce mutlaka bir doktora danışın. İlaç almam derseniz, kısaca uçuş boyunca gözlerinizi kapatın ve en sevdiğiniz, rahat olduğunuz yeri düşünün.

Tedavi ve kurslar

Hala üstesinden gelemediğiniz endişeleriniz varsa, çeşitli havayolu şirketlerinin düzenlediği kurslara katılın veya uçuşla ilgili sorununuzu uzman bir doktora danışın.

Güvenli havayolu

PlaneCrashInfo.com internet sitesinin verilerine bakıp yolculuk için en güvenli havayolunu seçin.

Mortality rates big graphic

Yalnız değilsiniz

Dünyada milyonlarca insan uçak yolculuklarından korktuğunu kabul ediyor. Bunu kabullenmek, gerekirse hosteslere ve yanınızdakilere uçuşla ilgili endişenizden bahsetmek rahatlamanıza neden olur.

Bu önlemleri alsam da korkum geçmez diyorsanız size biraz da rakamlardan bahsedeyim. Düşününce, günde binlerce trafik kazası haberi alırken, senede ancak birkaç kez uçak kazası haberi duyuyoruz. Amerika’da 2008 yılında yapılan bir araştırmaya göre, yılda 30 binden fazla kişi trafik kazasında hayatını kaybederken, 494 kişi uçak kazasında hayatını kaybetmiş. Avrupa’da ölüm nedeni istatistiklerine göre, 2010 senesinde kanser sebebiyle 70 kişi, ulaşım nedenli kazalardan dolayı 6 kişi hayatını kaybetmiş. Belki bu rakamlar içinize hala su serpmedi. Bir de şunu deneyeyim, muhtemelen ülkemizde eşek tepmesi yüzünden ölenlerin sayısı, uçak kazalarında ölenlerin sayısından fazla. Şimdi soru şu: Bir eşeğin sizi tepme ihtimali yüzde kaç?

Kaynaklar:

What do people die of?

Fırat Tıp Dergisi

Fotoğraflar:

http://www.flickr.com/photos/caribb/98956751/

http://www.flickr.com/photos/snapflickr/2039872775/

 

 

Yoldan Gönüllü Çıktım-Orta Amerika’dan Kartpostallar

Beliz-KudatYoldan Gönüllü Çıktım-Orta Amerika’dan Kartpostallar”, yıllarını kurumsal şirketlerde geçirmiş bir ofis çalışanının konfor alanından çıkarak başka dünyaları anlama ve keşfetme yolculuğu. Uzun yıllar dış haberler ve bilişim teknolojileri alanında gazetecilik yapan, çeşitli telekomünikasyon şirketlerinde kurumsal iletişim yöneticisi olarak çalışan yazar Beliz Kudat, günce niteliğindeki bu kitapta alışkın olduğu hayatı terk ederken geçirdiği sancıları, yalnız bir kadın olarak Orta Amerika gibi yoksul bir coğrafyada yaşadığı zorlukları ve gönüllü çalışmanın hayatını nasıl değiştirdiğini anlatıyor.

Yoldan Gönüllü Çıktım, bir seyahat kitabı olmasının yanı sıra dünyadaki gönüllü organizasyonların nasıl çalıştığını öğrenmek ve gönüllülüğü anlamak isteyenlere de kılavuzluk etmeyi amaçlıyor.

Kudat kitabında, Guatemala, Meksika, Belize, El Salvador ve Honduras’a yayılmış olan muazzam Maya piramitleri, Maya ve Afro-Amerikan Creole kültürleri, İspanyol koloniciliğinin Orta Amerika coğrafyasında bıraktığı izleri hem gezgin hem de gazeteci kimliğiyle okurlara sunuyor.

Yoldan-gonullu-ciktim-beliz-kudat

Orta Amerika’daki gönüllülerin, misyonerlerin, seyyah ve kaçakların hikayelerini anlatan Yoldan Gönüllü Çıktım’da, ülkelerin kültürel ve tarihsel yapılarıyla birlikte uyuşturucu kartelleri gibi bölgeye ait güncel konular da yer alıyor.

Yoldan Gönüllü Çıktım, hayalini yaşamak, kendini ve gönüllülüğü tanımak, seyyahlığa soyunmak gibi pek çok arayışın cevabı niteliğinde.

Beliz Kudat hakkında: 1974 yılında İstanbul’da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. Gazeteciliğe dış haberler muhabiri olarak başlayan Kudat, mesleğe bilişim teknolojileri alanında devam etti. On yılı aşkın bir süre çeşitli gazete ve yayınlarda editör, haber müdürü ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Türkiye’nin önde gelen telekomünikasyon şirketlerinde medya ilişkileri ve kurumsal iletişim yöneticiliği yaptı. Özel sektörden ayrılarak bir yetimhanede gönüllü çalışmak üzere Guatemala’ya giden Kudat, Türkiye’ye geri döndükten sonra çeşitli insani yardım kuruluşlarında da görev aldı. Halen serbest gazeteci, yazar ve gönüllü olarak çalışmaktadır.

 

 

Paris Alışveriş Rehberi ve İpuçları

Paris, Eyfel Kulesi, Versailles Sarayı, Notre Dame Katedrali, Louvre Müzesi ile ünlü olduğu kadar, dünya modasına yön veren ünlü markaları ve mağazalarıyla da nam salmıştır. 7′den 70′e herkesin çok şık olduğu modanın başkentinde, ucuz alışveriş yapmak da mümkün.

Vente privée mağazaları, Paris’te ucuz alışveriş yapmak isteyen ziyaretçilerin ilk uğraması gereken adreslerdendir. Bunlar mağaza bile değil; binaların altında yer alan depolardır. Şehrin dışına gitmeden, outlet aramadan kaliteli ve markalı ürün bulabilmek için bu depolar bulunmaz bir fırsat. Vintage mağaza, dizayn butik arıyorsanız şehrin hem bohem hem bir o kadar da şık bölgesine Le Marais’ye uğramak gerekir.

Paris’te alışveriş ile özdeşleşen büyük ve görkemli mağazalardan Galeries Lafayette ve Le Printemps da Paris ziyaretçileri için özel bir imkan sağlıyor: Mağazaların müşteri ilişkileri bölümünden pasaportunuzu göstererek indirim kartı alabiliyorsunuz.

 Paris-de-Alış-veriş-alisveris

Benlux

Paris’te kozmetik ve parfüm alışverişinin en bilinen adresi Benlux. Rue de Rivoli üzerinde yer alan Benlux, Louvre Müzesi’nin tam karşısına düşen bir gümrüksüz mağaza. Alışveriş yapabilmek için tek gereken pasaport numarası.

İlk katta kozmetik ürünleri ve parfüm satışı var. Gerek kozmetikte gerek parfümde Dior ve Lancôme dışındaki ürünlerde ciddi indirimler söz konusu olabiliyor. Diğer katlarda giyim, aksesuar, çanta ve hediyelik eşya var. Benlux’un özelliği Paris içinde bu miktarda indirim imkanı sunan tek gümrüksüz mağaza olması. Adres: 174 Rue de Rivoli 75001 Paris.

Parisde-Alisveris-pariste-alisverisİndirimler

Fransa’da indirimler devlet kontrolüne tâbi olduğu için yılda yazın ve kışın olmak üzere altışar hafta süren iki dönem oluyor. Kış indirim sezonu genellikle yılbaşını takip eden hafta başlayıp, şubat ayı ortasına kadar devam ediyor. Yaz indirimi ise Haziran ile Temmuz ayı arasındaki dönemde gerçekleşiyor. Fiyatlar altı hafta süresince aşamalı olarak düşürülüyor. Paris Alışveriş tatilini indirim sezonuna göre ayarlamak için internet adresi takip edilebilir.

Özel Satış Depoları

Paris alışverişinin ilginç ve az bilinen adresleri ise yukarıda bahsettiğim özel satış depolarıdır. Belli başlı markalar bir önceki sezona ait ya da sezon ürünü olup da defosu olan ürünleri bu depolara verirler.

Dekorasyon malzemeleri, ev eşyaları, kozmetik de dahil olmak üzere bayan ve erkek kıyafetleri, ayakkabılar, çocuk kıyafetleri marka marka ayrılarak bu depolarda belirlenen sabit fiyatlar üzerinden satışa sunulur. Örneğin geçen sezon çok beğenip alamadığınız bir ayakkabıyı satışın başladığı günün sabahı erken gitmek kaydıyla gayet makul bir fiyata alabilirsiniz.

Bu depolar üyelik ister. 30-40 Euro gibi bir ücret karşılığı üye olunur. Depo, düzenli olarak adresinize hangi tarihlerde hangi markaların satışta olacağını bildiren kartlar gönderir. İçeriye de bu kartları göstererek girilir. Buna karşılık, kartsız şekilde kapıdaki görevliyi ikna ederek, şehre turistik amaçlı geldiğinizi söyleyerek girmek de zor değildir.

Bu depolar içinde en popüler olanı 16. Bölge’deki NGR’dir. 16. Bölge Paris’in en kalbur üstü semtlerinden olduğu için bu depoya gelen ürünler de diğer benzer mağazalara kıyasla en şık olanlarıdır.

İçeride giyinme kabini bulunmaz. Sadece iki-üç tane ayna vardır. Kıyafetleri ya denemeden ya da açıkta deneyerek almak durumundasınız. Ürünlerin depoya geldiği ilk gün, eğer aralarında Gucci, Dior gibi rağbet gören markalar varsa kapı önünde uzun kuyruklar oluşur. Bu uzun kuyrukları aşıp, hızlıca hedefe ulaşmak gerekir.

Tangara

Tangara, Paris alışveriş ziyaretçileri için diğer şık ama hesaplı alışveriş imkanını sunuyor. Tangara Mağazası büyük markaların ürünlerini orijinal etiketi üzerinden en az %50 oranında daha düşük fiyatlara satıyor. 500 metrekarelik bir alana sahip. Mağazaya girebilmek için üyelik gerekiyor ancak kapıda da ücretsiz şekilde üye olabilme imkanı var.

Louis-Vuitton-Paris-Alis-veris

“Alışverişsiz Pazar” Tartışması

Fransa’da turistik bölgeler hariç mağazaların yılda sadece dört Pazar günü satış yapma hakları bulunuyor. Pazar alışverişine ilişkin bitmeyen siyasi-ekonomik tartışma Fransa’nın gündemini yıllardır işgal ediyor. Mağazaların pazar günü de açılmasına taraftar olanlar tatil alışverişinin tüketimi artıracağını, hayatı kolaylaştıracağını, dolayısıyla ekonomik fayda sağlayacağını savunuyorlar. Mağazaların pazar günleri kapalı olmasının temel nedeni çalışanların haklarını korumak. “Alışverişsiz Pazar” taraftarlarının diğer önemli argümanı ise, haftanın en azından bir günü tüketim stresinden uzak piknik yapılan, müzeye gidilen, eş-dostla sohbet edilen bir gün geçirme lüksüne sahip olabilmek.

Fransa’da üç yıl yaşamış biri olarak, pazar sabahı mağaza kepenklerinin kapalı olduğu boş sokakların zaman zaman hüzünlü bir görüntü oluşturmasına rağmen, insanın güzel bir parkta kahve, kitap ve gazete keyfini doya doya yaşamayı daha fazla sevmeyi öğrendiğini söyleyebilirim.

Grands Magasins

Pazar günleri de açık olan, Grands Magasins olarak adlandırılan ve Paris’in en görkemli, ünlü alışveriş merkezlerinin geçmişi 1800’lü yılların sonuna uzanıyor. Bu mağazaların avantajı, çok merkezi konumda olmaları, geniş bir ürün seçeneği sunmaları ve otellere de teslim imkanı sağlamaları.

En ünlü iki mağaza olan Galeries Lafayette ve Le Printemps, Opera Garnier yakınında, Hausmann Bulvarı üzerinde yer alıyor.

Tamamen Fransız tarzını yansıtan Le Bon Marche ise Galeries Lafayette ve Le Printemps’a kıyasla daha küçük ölçekli, kalabalığın daha az olduğu ama daha seçkin ürünlere sahip bir mağaza.

Bir de bu dört büyük seçkin mağaza kategorisinde, diğer üçüne göre daha mütevazi olan ve Notre Dame yakınında yer alan BHV bulunuyor.

Hausmann-Paris

Val d’Europe

Paris’teki en büyük outlet alışveriş merkezi olan Val d’Europe, şehre 30 dakika uzaklıkta yer alıyor. Mağaza Disneyland’a ise sadece 5 dakika uzaklıkta.

Val d’Europe “alışveriş ve yaşam şehri” konseptiyle oluşturulmuş; değişik bir mimariye, içinde kafelere, yürüyüş yollarına, yeşil alanlara, tematik parklara sahip ve outlet mağazaları da içeren bir şehir.

Bu şehrin içinde hemen hemen bütün belli başlı markaları içeren normal bir kapalı alışveriş merkezi var. Bu alışveriş merkezini ise çok keyifli bir açık alan izliyor. Burada Guy Degrenne’den, Ventilo’ya; Tommy Hilfiger’dan, Max Mara’ya uzanan geniş bir yelpazede Fransız, İtalyan, Amerikan ve İngiliz markaların outlet mağazaları bulunuyor. Paris’te alış veriş için uğramadan dönülmeyecek yerlerdendir, geniş bir bütçe ayırmak lazım.

Le Marais

Tarihi binaların arasında şık vintage butikleri ve antika dükkanlarını gezmek, sonra da bir Paris kafesinde kahve molası vermek isterseniz, kelime olarak bataklık anlamına gelen Le Marais’ye uğrayın. Eskiden buraları bataklık olduğu için bu adı almış olan bölge, bugün şehrin hem en şık, hem de restoranlarıyla, barları ve butikleriyle en bohem bölgesi. Özellikle Rue des Rosiers üzerinde en seçkin modacıları bulmak mümkün.

Çocukla Seyahat

Çocukla seyahat fikri pek çok soru işaretini ve endişeyi de beraberinde getiriyor. Seyahatin içinde çocuk da olunca nasıl seyahat edileceği, nerede konaklanacağı, ne yiyip ne içileceği çok daha fazla önem kazanıyor. Bir takım korkular ortaya çıkmaya başlıyor: Ya uyku düzeni bozulursa? Ya oralarda hastalanırsa? Ya alışık olduğu yiyecek ve içecekler bulunamazsa?

Yanımıza almamız gereken eşya sayısında dramatik bir artış olması gerektiğinin ayrımına varılıyor. Daha önceleri tek bir sırt çantası ile seyahat edebiliyorken işin içine oyuncaklar, yedek kıyafetler, atıştırmalık yiyecekler, ilaçlar, kitaplar, kremler giriyor; yeni çantalar çıkıyor ortaya. İşte o noktada bir yol ayrımındasınız. Ya seyahat etme arzunuzu erteleyecek ve planlarınızı emeklilik sonrası için yapacaksınız, ya da bu zevkinizi çocuklarınızla da paylaşarak onlara da birer gezgin olmanın yolunu açacaksınız.

Güney Afrika_LasediÇocukluğunuza dair hafızanızda yer etmiş güzel anları düşünün. Hepsinin içinde biraz yaramazlık, biraz düzen bozmak, biraz kuralların dışına çıkmak var değil mi? Sanırım çok az insan, çocukluğunu, “ne güzel günlerdi, saat tam sekizde yatakta olurdum”, “hafta içi hiçbir yere gitmezdik, hiç düzenim bozulmazdı, ne harika zamanlardı”, “banyo yapmadan geçen tek günüm olmadı çok şükür”, veya “her yaz aynı tatil yöresine gider, hiç düzenimizi bozmazdık” şeklindeki hisler eşliğinde hatırlar. Oysa hemen hemen hepimizin, gezip gördüğümüz farklı yerlere, tanıdığımız değişik insanlara, sokaklarda geçen uzun saatlerin ardından kir ve pas içinde eve gelip koltukta sızmalara ilişkin hoş hatıraları vardır.

İşte bu noktada eğer ilk paragrafın sonundaki soruya ikinci cevabı veriyor iseniz, düzen takıntımızdan vazgeçmemiz gerekiyor. Özellikle Türkiye’de yeni nesil ebeveynlerin çocukların günlük düzenlerini korumak ve rutin oluşturmak konusundaki aşırı hassasiyetleri dikkat çekici. Gerçekten çocuklarımızın her gün aynı saatte, aynı sessiz ortamda, aynı ritüeller eşliğinde uykuya dalmaları, her gün banyo yapmaları, asla günlük düzenlerini bozmamaları gerekiyor mu? Bu yüzden, ertesi gün okul varsa, yakın bir çevre gezisi yapılamaz mı, asla birileri ziyarete gidilemez mi? Veya mevcut düzenin aynen sürdürülebileceği yazlık evlerimiz dışında yeni yerler görme fırsatı yaratılamaz mı? Gidilen yerde, çocuğumuz biraz daha geç saatte uykuya dalsa ve babasının kucağında evdeki yatağına taşınsa felaket mi olur gerçekten? Yatağında, tamamen sessiz bir ortamda değil de belki arabada, belki ufak bir otel odasındaki kanepede uykuya dalsa sağlığı mı bozulur? O gün evde protein-karbonhidrat-vitamin dengesi ayarlanmış 3 kap henüz pişirilmiş yemek olmasa da taze ekmekle kahvaltı edilebilse mesela, çocuğun gelişimi mi yavaşlar? Herşey planlandığı gibi hayata geçirilemezse, mevcut ortama ve imkanlara uyum sağlanabilse ve biraz esnek olunabilse kötü anne-babalar mı oluruz bizler acaba?

Eğer çocuklu gezginler olmaya karar verebilirsek; bizler ve çocuklarımız bu yukarıdaki kayıpların ötesinde neler kazanacağız peki diye düşünürsek: Öncelikle çocuklarımıza bu şekilde bir hayat tarzı sunabilirsek, hayatları boyunca gülerek hatırlayacakları çok güzel anılar biriktirme fırsatı da sunmuş oluruz. Bir anne-babayı, çocuklarının harika bir çocukluk geçirdiklerini düşünmeleri kadar mutlu edebilecek başka bir şey var mıdır?  Diğer taraftan çok daha geniş bir bakış açısı, çok daha geniş bir hayal gücü, çok daha gelişmiş bir empati yeteneği  kazanmalarının yolunu açmış olacaksınız. Yaşamakta oldukları hayatın tek hayat tarzı olmadığını görecekler.

KamboçyaÖrneğin kızım, Kamboçya nehirlerinde plastik leğenlerin içinde oturmuş, suyun üzerinde kalmaya çalışan ve fotoğraflarını çekenlerden para isteyen ufacık çocukları gördüğünde veya Johannesburg’da sadece zencilerin yaşadığı ve beyazların girmesinin mümkün olmadığı bölgeler olduğunu duyduğunda epeyce afallamıştı. Onun dünyasına çok yabancı kavramlardı bunlar. Eminim üzerlerinde düşünme fırsatı bulmuştur.

Bizler içinse, çocukla seyahat hayallerinizi ertelemek zorunda kalmamak olarak açıklanabilir. Kim bilir, belki çocuklar büyüdüğünde ne enerji seviyemiz, ne sağlık durumumuz, ne de gezme konusundaki istekliliğimiz bugünkü seviyesinde olmayacak. Ayrıca esnek bir düzeni olan çocuklar, anne-babalarının hayatını da kabusa çevirmedikleri, onları sürekli fedakarlık yapan ebeveynler durumuna sokarak, aslında içten içe bir kızgınlığa sebebiyet vermedikleri için ilişkinin iç dengesi de daha doğru kurulmuş olacak.

Herkesin görev ve sorumlulukları var ama bunların yanında hakkıyla yaşanması gereken hayatları ve istekleri de… Biliyorum çoğu zaman yazmak uygulamaktan daha kolay. Bu yazdıklarımı okuyanlar ne rahat bir anne olduğum izlenimine kapılabilirler. İşin aslı çok da öyle değil gel gör ki… Ben de kontrol etmeyi seven, düzene eğilimli, işlerin planlandığı gibi gitmesinden hoşlanan bir anneyim. Ama kendimi eğitmeye çalışıyorum, biraz daha esnek olabilmek için. Çünkü ben esnek olabilirsem, çocuklarım da esnek olabilecek ve bu özellik onları hayatta daha başarılı, daha güçlü kılacak. Kimin hayatı tam planlandığı gibi gidiyor ki?

Değişiklikleri sakin karşılayabilmeleri, güçlü bir adaptasyon yeteneğine sahip olmaları hayatı onlar için çok daha kolay hale getirecek, biliyorum. Planlar bozulduğunda panik olmayacaklar, her ortamda bir yolunu bulup ihtiyaçlarını karşılayabilecekler, neyle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar ayakta kalabilecekler.

Gezgin Kartpostallar

Yaşadığımız çağda herhangi bir bilgiye ulaşmamız an meselesi, iletişim kaynakları neredeyse sınırsız. Cep telefonları ve elektronik postalar iletişim araçları olarak hayatımızı oldukça kolaylaştırıyor. Her gün bilgisayarlarımızı, akıllı telefonlarımızı ve diğer elektronik aletlerimizi severek, ilgiyle kullanıyoruz. Gidip görmek istediğimiz ülkeleri, şehirleri kolayca araştırıyor, planlarımızı ona göre yapıyoruz. Gezerken de fotoğraflar çekip anında sosyal medyada paylaşabiliyoruz. Bütün bunları yapmak çok zevkli fakat bazı nostaljik ruhlar var ki onlar sadece teknolojiden değil, aynı zamanda kağıt-kalemden de yararlanmayı, gittikleri yerlerden eşe dosta kartpostal atmayı, mektup yazmayı çok seviyorlar. İşbu makalenin yazarı o nostaljik ruhlardan birisidir.

Okuyup yazmayı öğrendiğimden beri yazıyla iç içeyim. Günlükler, hikayeler, notlar, mektuplar derken bir gün kartpostal ile de tanışma fırsatım oldu. İlk kartpostalımı nereye yolladım ya da ilk kartpostalı kimden, nasıl aldım bilmiyorum ama gerçek şu ki şu an çekmecelerimde yüzlerce kartpostalla mutlu bir beraberliğimiz var.

Postcrossing-NedirHayatın koşuşturmacası içinde öyle yerlere savruluyoruz ki, bazen bir küçük resimli karton üzerindeki tanıdık bir el yazısı ve ilginç pullar insanı mutlu etmeye yetiyor. Elinize geçen kartpostaldaki resme tekrar tekrar bakmak, yazılanları gülümseyerek okumak, o kartpostalın katettiği mesafeyi ve yolculuğunu düşünmek… Bütün bunlar, insanda samimi bir his uyandırıyor, insanı heyecanlandırıyor. Hele bu kartpostallar sizin adınıza özel, dünyanın en ücra köşelerinden iyi dileklerle gelirse, değmesin kimse keyfinize!

Kartpostalların geçmişine bakacak olursak yaklaşık 200 yıl öncesine gitmemiz gerekiyor. Önceleri siyah-beyaz, küçük kartvizitler olarak basılan kartpostallar giderek büyük boyutlara ulaşmaya ve şehirlerin en güzel yapılarını konu edinmeye başlamış. İlk kartvizitlerin yaratıcısının Fransız ressam Andre Disderi olduğu düşünülüyor. 1893 yılında Chicago’da açılan bir sergide pek çok kartpostalın sergilenmesi ve ilgi görmesi sonucunda ABD, posta teşkilatı aracılığıyla yayıncılara penny postcards adı verilen 1 cent’lik kartpostallar basma izni vermiş. Kartların arkasına mesaj ve adres yazımı için yer de bırakılmış. 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı’da da yaygınlaşan kartpostallarda birbirinden güzel eski İstanbul fotoğrafları sergilenmiş. Günümüzde bu güzel kartpostalları bulmak için sahafları ve/veya turistlere hediyelik eşya satan dükkanları gezmek yeterli.

Kartpostal almayı ve atmayı çok seviyor ama sizin bu güzel hobinizi paylaşan arkadaş bulamıyorsanız eğer imdadınıza yetişecek olan güzel bir proje var: Postcrossing.

Postcrossing,  eski mektup ve kartpostal heyecanını insanlara yeniden kazandırmak için geliştirilmiş bir proje. Paulo Magalhães adlı Portekizli bir kartpostalsever tarafından 2005 yılında yapılandırılan www.postcrossing.com sitesine girip siz de bu projeye dahil olabilirsiniz. 2012 yılı Aralık ayı itibariyle 215 ülkede 365 bin üyesi olan Postcrossing’de bugüne kadar 15 milyon kartpostal gönderilmiş. Postcrossing’e dahil olmanız, yani bir “postcrosser” olmanız için yapmanız gereken tek şey bir hesap açmak, profil oluşturmak ve posta adresinizi yazmak. Sonra da size rastgele seçilerek verilen adreslere kartpostallar yollamak. Ne kadar çok kart atarsanız elinize geçen kart sayısı da o kadar fazla olacaktır. Her kartın kendisine ait özel bir numarası olduğundan, elinize geçen kartı profilinize kayıt etmeniz gerekecek. Böylece aldığınız ve gönderdiğiniz kartların sayısı ve kimlerden kart aldığınız ya da kimlere kart attığınızı sayfanızdan takip edebileceksiniz. İsterseniz kartınızı taratarak sayfanıza ekleyebilir, altına yorum da yazabilirsiniz.

Postcrossing-Postakarti

Benim bu proje sayesinde dünyanın hemen hemen her köşesinden kartpostalım oldu, hiç tanımadığım kadınlar, erkekler ve hatta çocuklardan adıma iyi dileklerle yazılmış şahane kartlar aldım. Yorgun bir iş günü sonrası evime gelip de posta kutusunda bulduğum güzel sözler hep yüzümü güldürdü. Postcrossing gerçekten eğlenceli ve yaratıcı bir proje. Üstelik kart ve pul parasından başka ödemeniz gereken başka bir ücret de yok.

Pul ücreti demişken.. Ülkemizde dünyanın en pahalı pasaportunu (ve aynı şekilde daha pek çok farklı ürünü) kullandığımız yetmiyormuş gibi yurtdışına gönderilen postaya da pek çok dünya ülkesine göre daha fazla para ödemek zorunda kalıyoruz.  Avrupa’nın pek çok ülkesinde kartpostal gönderimi için 40-80 cent arasında değişen fiyatlar söz konusuyken an itibarı ile Türkiye’den yurtdışına bir kart atmanın bedeli 2.20 TL. Ayrıca Türkiye’de basılan pulların çeşitliliği de diğer ülkelere göre oldukça sınırlı. Oysa pul üretiminde dünya her geçen yıl yaratıcılığını konuşturuyor.

Şimdiye dek elime geçen kartların üzerinde ünlü ressamların, müzisyenlerin, yazarların portrelerinden tutun da çizgi film kahramanlarına, ulaşım araçlarına, bitkilere, hayvanlara ve hatta üç boyutlu manzara ve uzay fotoğraflarına varan farklı pullara şahit oldum.  Bizde de önemli düşünürlerimizin, sanatçılarımızın ve kültürümüze ait ilginç öğelerin yer aldığı pullar olsa da onları dışarıdaki arkadaşlarımıza gururla ve makul ücretlerle gönderebilsek keşke.

Her ne sebeple olursa olsun kartlar ve pullar yüzyıllardır sizleri bekliyor.

Belki şaşırtmak, sevindirmek istediğiniz birileri vardır. Ne duruyorsunuz?

"SIFIRLAYIN SAYIN BAŞBAKAN!" Kampanyası

TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen torba yasayla Bakanlar Kurulu’na “yurt dışına çıkış harcını” sıfırlama yetkisi veriliyor. Bu yetkiyle “Bakanlar Kurulu” istediği zaman yurt dışına çıkış harcını ortadan kaldırmasa da tamamen geçersiz bir duruma getirebilecek.

Yasa 15 TL olan yurt dışına çıkış harcını kaldırmasa da, Bakanlar Kurulu’na verilen “sıfırlama yetkisi”, önemli bir seyahat özgürlüğü engelinin bir karar ile kolayca kalkabilmesi anlamına geliyor.

Bu yasa tasarısını bir fırsat olarak gören  gezginler, Seyahat Özgürlüğü Gönüllüleri, Sırtçantalılar Topluluğu üyeleri, seyahatseverler, hep birlikte “Başbakan ve Bakanlar Kurulu’ndaki tüm Bakanlara” seslendikleri bir kampanya başlattılar.

“Yurt dışına çıkış harcını SIFIRLAYIN SAYIN BAŞBAKAN!”

“Yurt dışına çıkış harcını SIFIRLAYIN SAYIN BAKAN!”

Seyahat-ozgurlugu-kampanya-sifirla

Elbette bir anayasal hak ve temel insan hakkı olarak “seyahat özgürlüğünü” kısıtlayan yurt dışı çıkış harcının sadece sıfırlanmasını değil, tamamen tarihe gömülmesi gerekiyor. Dünyada eşi benzeri bulunmayan bu vergi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 13., Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “seyahat özgürlüğü”nü düzenleyen 23. maddesine açıkça aykırı.

Yurttaşlarımız için ülke dışına çıkarken tam bir zahmet ve eziyete dönüşen bu harç pulu uygulamasının tamamen kaldırılması için milletvekilleri tarafından TBMM’ye yasa önerileri de verilmiş durumda. Aslında Toplu Konut İdaresi’ne (TOKİ) sağlaması beklenen “geliri” de karşılamaktan uzak olan bu harç, adeta kendi yurttaşlarımıza koyduğumuz bir “vizeye” dönüşmüş durumda.

Şimdi hep birlikte tek bir ağızdan haykırıyoruz: “Sıfırlayın Sayın Başbakan!”

Dönme Dolapla Havada Bir Tur

Döner bir çarka monte edilmiş kabinlerden birisine oturarak havada atılan bir tur biraz heyecan, biraz romantizm ve belki biraz da korkuyla karışık bir tecrübe. İlk defa  George Washington Gale Ferris tarafından 1893 Chicago Sergisi için tasaralanan bir eğlence aracı dönme dolap o günden beri  7’den 70’e herkesin keyif aldığı bir eğlence aracı. İşte lunaparkların, fuarların, şenliklerin olmazsa olmazı bu mucize çarkların dünyadaki en meşhurları:

Wiener Riesenrad (Avusturya)

1897’de yapılan, 1944’te yanan ancak bir yıl sonra yeniden tamir edilen Viyana’nın dev dönme dolabı Wiener Riesenrad 19. yüzyıldan kalma dönme dolapların tek örneği. Bu bakımdan, Wiener Riesenrad sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda bir tarihi eser. 1985 yılına kadar dünyanın en yüksek dönme dolabı olan Wiener Riesenrad’ın yüksekliği 64 metre. Dönme dolap, aralarında Orson Welles’in Harry Lime karakteriyle yıldızlaştığı Üçüncü Adam filminin de olduğu birçok filme de konu olmuş. 15 kabinden oluşan dönme dolabın en gözde kabini Swarowski tarafından tasarlanan ve gökyüzünde bir tur atarken romantik bir akşam yemeği imkanı sunan “Kristal Wagon”.

http://www.wienerriesenrad.com 

Singapore Flyer (Singapur)

2008 yılında inşa edildiğinde “dünyanın en yüksek dönme dolabı” unvanını alan Singapore Flyer bu unvanı birkaç hafta önce Çin’e kaptırmış olsa da halen dünyanın en ünlü dönme dolapları arasında. 165 metre yüksekliğiyle akrofobiklerin pek yanaşamadığı Singapore Flyer’in uğurlu rakamı 28 olsa gerek… 28 kabinin her birisi 28 yolcu alıyor. Singapore Flyer günde 28 tur dönüyor.

http://www.singaporeflyer.com

Singapore Flyer, Singapore
Singapore Flyer, Singapore

 

 London Eye (İngiltere)

Paris’in Eyfel Kulesi varsa, Londra’nın da London Eye’i var! Thames kıyısında kurulu, Millenium Wheel (Milenyum Dönme Dolabı) olarak da bilinen bu devasa dönme dolap 135 metrelik yüksekliğiyle Avrupa’nın en büyüğü. Yılda 3,5 milyon ziyaretçiye Londra’yı tepeden izleten London Eye’dan kentin neredeyse tamamı görülebiliyor. 1999 yılında inşa edilen London Eye’a bugüne kadar 40 milyondan fazla kişinin bindiği tahmin ediliyor.

http://www.londoneye.com

 

London Eye_Londra
London Eye, Londra

Star of Nanchang (Çin)

Bir başka devasa dönme dolap da 160 metre yüksekliğindeki Star of Nanchang (Nanchang’ın Yıldızı). Çin’in güneydoğusundaki Nanchang kentinde yere alan bu dönme dolap, 2006 yılında 7,3 milyon dolar harcanarak inşa edilmiş. Ganjiang Nehri kıyısındaki Star of Nanchang geceleri Çince “Nanchang’a Hoşgeldiniz” yazan mavi ve kırmızı neon lambalarla aydınlatılıyor. Dönme dolabın her birisi 8 yolcu alabilen 69 kabini bulunuyor.

 

Pacific Wheel (Amerika Birleşik Devletleri)

Los Angeles’in Santa Monica plajında yer alan, 26 metre yüksekliğindeki Pacific Wheel belki devasa bir dönme dolap değil ancak yine de çok özel. Dünyada solar enerjiyle çalışan ilk dönme dolabı olan Pacific Wheel’i yılda 71 bin kilovat yenilenebilir enerji üretebilen 650 fotovoltik modül döndürüyor. 1996 yılından bu yana dönen Pacific Wheel’de her biri 6 kişilik toplam 20 kabin bulunuyor. Pasifik Okyanusu’nun hemen dibindeki bu dönme dolaptan günbatımını izlemek ise eşsiz bir tecrübe.

http://www.pacpark.com

 Texas Star (Amerika Birleşik Devletleri)

Kuzey Amerika’nın en yüksek dönme dolabı olan Texas Star, kovboylar diyarı Teksas’ta bulunuyor. 68 metre yüksekliğindeki Texas Star’a binmeniz için doğru zamanı kollamanız gerekiyor. Dönme dolaba Eylül sonunda başlayıp Ekim ayında sona eren Teksas Fuarı’nda binilebiliyor. Fuarın ardından dönme dolap sökülerek bir sonraki yıla kadar depoya kaldırılıyor.

http://www.bigtex.com

London Eye, Londra
London Eye, Londra

Rakamlarla Dönme Dolaplar

8: Dünyadaki gelmiş geçmiş en büyük 20 dönme dolabın 8’i Çin’de bulunuyor

165: Dünyanın en büyük dönme dolabı olan Singapur’daki Singapore Flyer’in yüksekliği 165 metre

167: Las Vegas’ta yapımı süren “High Roller” adlı dönme dolabın yüksekliği 167 metre

208: Çin’in başkenti Pekin’de 2007 yılında yapımına başlanan ancak yapımı duran “Beijing Great Wheel”’in yüksekliği 208 metre

395: Wiener Riesenrad’ın “Kristal Wagon”unda iki kişilik akşam yemeği ücreti 395 avro

50 bin: Dünyanın en “parlak” dönme dolaplarından olan Ravenna’daki Eurowheel’deki ampul sayısı 50 bin

70 milyon: Londra’daki London Eye’ın yapım maliyeti 70 milyon pound

Tounat: Turist ve Yereli Buluşturan Platform

Tounat-Guide

İnternet, hayatımızın her anında yer edinmiş durumda. Akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla internet, günlük hayatımızın da bir parçası oldu aslında. Bu durumu sevsek de sevmesek de alışmak zorunda olduğumuz kesin. Zira, her türlü ihtiyacımızı karşılamak için önceliği internetteki platformlar aracılığıyla gidermeye başladık. Geziyle alakalı sorularımızı ya forumlarda ya da Tripadvisor gibi her türlü bilgiyi barındıran sitelerden gideriyoruz; haftalık hava durumunu her ülkenin uydusundan karşılaştırmalı olarak öğrenebiliyoruz.

Günümüzde, internet ve günlük hayat arasındaki bağ da güçlenmeye başladı. Bu da, internetin gelişiminin olumlu etkilerinden sayılabilir. Tam da herkesin sosyal medyanın insan ilişkilerini zayıflattığını düşündüğü bir ortamda “paylaşımcı ekonomi” diye bir kavram girdi. “Nedir bu da?” diyenlere bu kavramı şöyle tanımlayabiliriz: Sahip olduğunuz yetkinlik, eşya vb. değerleri platformlar aracılığıyla paylaşarak para kazanmak, zaman değerlendirmek, çevre edinmek. Liste uzun: Vakti dar köpek sahiplerinin köpeklerini sabah gezmeye çıkarmak, evinizin bir odasını Amerikalı bir turiste açmak, yaptığınız çikolatalı keki misafiri olan birisine satmak, süpürgenizi yan apartmandaki komşunuza kiralamak veya şehrinizin size özel yerlerini yabancı birine gezdirmek.

Amerika’da iş hayatının geleceği olarak görülen bu konsept Türkiye’de de turizm ve gezme alanında yeni yeni olgunlaşıyor fakat bu tabiki de, hepimizin katkısıyla geliştireceğimiz bir olgu. İnceleyeceğim platform turist ve lokal insanları buluşturan ve daha bir kaç hafta önce beta sürümüyle kullanıcının ilgisine sunulan: Tounat.com.

Turist ve yerel kelimelerinin İngilizceleri’nin (tourist ve native) ilk üç harfinden ismini alan bu site, paylaşımcı ekonominin Türkiye’deki öncü girişimlerinden. Site İngilizce olarak açılmış ve topluluk hızla oluşmaya başlamış durumda. “Peki Tounat tam olarak ne yapıyor?” diye sorabilirsiniz. Tounat, yerel insanlar ile gezginleri deneyimler çevresinde buluşturan bir platform. Bunu birz daha açarsak, İstanbul’a gelen deniz meraklısı bir turisti günün ağarmasıyla balık tutmaya götürerek Marmara’da balık tutmanın inceliklerini anlatma, sanat tarihi öğrencisi eşliğinde Modern Sanat müzesi gezme, bir gurmeyle sokak lezzetlerini tatma veya lokal bir ailenin sofrasında yemek yeme gibi acenteler ve tur operatörlerinin sağlayamayacağı çeşitli ve farklı aktiviteleri barındıran global bir hizmet olma yolunda ilerliyor. Bu platformun yararını düşündüğünüzde, hem gezginlerin hem de yerel insanların ihtiyaçlarını karşılıyor.

Henüz çok yeni bir konsept olmasına karşın, hızla yayılabilecek bir gezi ve yaşama şeklini kapsıyor. Gezen insan açısından baktığınızda, rutin şehir turları dışına çıkarak zevkinize özel bir turu daha ucuza ve daha kolay şekilde ulaşabiliyorsunuz. Herhangi bir yere gittiğinizde, bir aktiviteye katılacağınız zaman; ya otel lobisinde sunulan turu, ya sokakta gezerken elimize tutuşturulan turu yada internette farklı sitelerden yer alan bölük pörçük bilgileri görüyoruz. Gezi kitaplarından bahsetmiyorum bile, çünkü her ne kadar özel programlar içerseler de her an değişen dünyada daha yeni çıkan iyisini önermede geç kalabiliyorlar. Tüm bu farklı kaynakların tek amacı var, o da iyi bir anı edinmek gittiğimiz yerde. Bu kadar araştırmanın sonundaysa, en güvendiğimiz olanı ilgi alanı ve yaşam tarzı benzer insanların öneri oluyor. Bu, bir arkadaş veya bir köşe yazarı olabilir.

Tounat-Social

Gezdiğimiz yerin farklı mekanlarını veya özel aktivitelerini saklı olduğu yerden çıkarana kadar, bir site yardımıyla o bölgenin veya şehrin bir yerlisi eşliğinde tatmaktan daha iyi ne olabilir ki. Her ne kadar makul bir para karşılığında olsa da, o işi bilen biriyle yapacağınız bir aktivite kitaptan okuduğunuz kadar olmayacaktır. Turist, menüde gördüğü Antep usulü lahmacunla normal lahmacun arasındaki farkı garsona sorarsa veya meşhur gezi kitaplarında onlarca sayfanın arasında dikkatini çekerse öğrenir fakat fıstıklı baklavayı ağzına atarken tabanını damağına denk getirmesi gerektiğini hiç bir zaman öğrenemez. Vakti ve deneyimleri daha da değerli hale getirmeyi ve özelleştirmeyi sağladığını söyleyebiliriz bu tarz bir sistemin.

Önemli bir nokta da var tabi, iyi bir yerel insan bulmak ve güvenli bir gezi geçirmek. Burada da, iş hem sitenin hem de bireylerin. Sosyal medya araçları üzerinde de kaydolabildiğiniz sitede insanlar ile gerçek zamanlı mesajlaşarak veya profillerini inceleyerek güven sorununu aşabilirsiniz. Ayrıca, herhangi bir aktiviteye katılırken tanıdıklarınıza şurada şununla şuraya gidiyorum tarzında bilgilendirme yapmanız da tavsiye ediliyor. Herkesin para kazanma ötesinde, sevdiği şeyi yaparak vakit geçirme sloganıyla kaydolduğu Tounat’da bu anlamda benzer ilgi alanında bireylere ortam sağlıyor.

Bu yazıdan sonra ya böyle bir gelişimin varlığından haberdar olup kayıtsız kalacaksınız veya tounat.com’a girerek yerel bir aktivite de siz ekleyeceksiniz. Sonuçta, çevremizde ve dünyanın dört bir yanında daha modern, daha lokal ve daha hesaplı bir gezi şekli oluşturmak için siteyi geliştiren 3-5 kişiye bel bağlamak imkansız. Nasıl uçak biletini, oteli, farklı seçenekleri görerek, hesaplı ve hızlı bir şekilde elde edebiliyorsak neden katılabileceğimiz aktiveleri, turları, deneyimleri de arkadaşımızla gezermişçesine seçerek katılmayalım? Tounat, her ne kadar kültürel değişim, boş zamanı değerlendirme, para kazanma olarak görünse de, herkes için farklı kazanımlar taşıyor. Her şey, kulağa ideal ve hoş gelse de, dediğim gibi sadece kağıt üzerinde kalmadan daha hızlı hayata geçmesi için gezginler olarak bildiğimiz, “yaparım” dediğimiz bir aktiviteyi bulunduğunuz kültürü tanımaya çalışan bir yabancıya öğretelim derim.

Oscar Almış Yol Temalı 10 Film

Beyaz perdenin en prestijli ödülü olarak tanımlanan Oscar’ın ünlü heykelciliği bu gece yarısı, Los Angeles Dolby Theatre’da düzenlenecek ödül töreni ile sahiplerini bulacak.

Oscar ödül töreni için sizler koltuklarınıza kurulup heyecanlı bekleyişnizi sürdürürken, biz de sizin için şimdiye kadar Oscar almış seyahat konulu filmleri derleyelim dedik:

 

Seksen Günde Devri Alem (1956)

Akademi Ödülleri: En İyi Film, En iyi Sinematografi, En İyi Kurgu, En İyi Müzik, En İyi Senaryo

Jule Verne’in romanı üzerine çekilen bu en iyi film ödüllü yapım, İngiliz bir adam olan Phileas Fogg’un, dünyanın etrafını 80 günde dönemeyeceğini iddia eden birkaç kişi ile büyük bir bahse (£20,000 değerinde bir bahis) girmesini konu almaktadır. Fogg trenle Paris’e gider ve oradan bir sıcak hava balonuyla dünyanın etrafında döneceği ve İspanya, Hindistan, Hong Kong, Japonya ve San Francisco gibi yerlerde mola vereceği bir yolculuğa çıkar. Maceracı İngiliz seyahati boyunca sayısız zorlukla ve belayla karşılaşır. Fakat sonunda (spoiler alarmı), gün değiştirme hattı sayesinde fazladan bir gün elde ederek, iddiayı son dakikalarda kazanma fırsatını yakalar.

 

The Accidental Tourist (1988)

Akademi Ödülü: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Geena Davis)

Bu uluslararası aşk ve kaybetme hikâyesinin odak noktasındaki kişi, Baltimorlu rehber yazarı Macon Leary’dir. Yazar kendi üzüntülerini paylaşmaktadır: oğlunun öldürülmesi, evliliğin parçalanması ve bir köpek barınağı müdürü olan Muriel Pritchett (Geena Davis tarafından canlandırılmıştır) ile tanıştığı yer olan, çocukluğundaki evine gitmesine neden olan sakatlığı.

 

 

Vicky Cristina Barcelona (2008)

Akademi Ödülü: En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Penélope Cruz)

Barselona, bu karmaşık aşk ilişkisi hikâyesi için son derece uygun bir ortamdı. İki Amerikalı kadın (becerikli Vicki ve kaygısız Cristina) yaz için İspanya’ya gittiklerinde, Juan Antonio Gonzalo adlı sanatçı ile tanışırlar ve baştan çıkarma girişimleri (bazılar başarılı) başlar. Fakat Gonzalo’nun dengesiz eski karısı olan Maria Elena’nın (Penélope Cruz tarafından canlandırılmıştır) gelişi, her şeyi karıştırmıştır. Barselona’da çekilen film izleyicileri aynı zamanda Oviedo’ya, İspanya’ya, Fransa’ya ve ABD’ye götürmektedir.

 

Sideways (2004)

Akademi Ödülü: En İyi Uyarlama Senaryo

2004 yılına ait olan bu komedi dram filmi, San Diego’dan California’daki Santa Ynez Valley şarap köyüne giden iki orta yaşlı adamın, bir hafta süren ve başlarda masum bir eğlence amacıyla başlayıp sonunda çapkınlık macerasına dönüşen öyküsüdür. Film California’nın şaraphanelerinden etkileyici görüntüler içeriyor.

Yukarı Bak (2009)

Akademi Ödülleri: En İyi Animasyon Filmi, En İyi Orijinal Şarkı

Animasyon, olabilecek en sıra dışı seyahatlerden birini, yaşlı bir dul olan Carl Fredericksen’in evinin üzerine binlerce helyum balonunu bağlayarak, kurgusal bir yer olan Venezüella’daki Cennet Şelalelerine yolculuğunu anlatmaktadır. Fredericksen’in yolculuğu, erken kaybettiği eşi ile birlikte yıllarca para biriktirdikten sonra ona verdiği bir sözü tutmakla ilgilidir.

Yukarı Bak (2009)

 

Paris’te Bir Amerikalı (1951)

Akademi Ödülleri: En İyi Film, En İyi Sinematografi, En İyi Kostüm Tasarımı, En İyi Müzik, En İyi Senaryo

Paris’te çekilen ve çeşitli danslarla süslenen bu müzikal, 2. Dünya Savaşı’nda savaşmış ve sonrasında Paris’e göç etmiş olan bir Amerikalının, Jerry Mulligan’ın hikâyesidir. Orada, Lise Bouvier adında, kısa süre içerisinde başka bir adamla evlenecek olan Fransız bir kadınla tanışır ve ona âşık olur. Film aslında Los Angeles’ta çekilmiştir, fakat başarılı bir şekilde yaratılan Paris ortamı Akademi’yi ve eleştirmenleri etkilemeyi başarmıştır.

 

Bir Konuşabilse… (2003)

Akademi Ödülü: En İyi Özgün Senaryo

En iyi özgün senaryo ödülünü kazanmış olan bu film, farklı amaçlarla Tokyo’ya seyahat eden iki Amerikalı arasında oluşan imkânsız bağın öyküsüdür. Yaşlı bir aktör olan Bob Harris, Japon şehrine bir reklam filmi çekimi için gelmiştir. Charlotte ise ünlü fotoğrafçısı olan eşine görevi sırasında eşlik etmektedir. Kültür şoku aralarındaki bağı güçlendirmektedir. Japonya’da çekilen film, yönetmen Sophia Coppola’nın ülkeyi sayısız ziyaretinden etkilenmiştir.

 

Benim Afrikam (1985)

Akademi Ödülleri: En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Sanat Yönetimi, En İyi Sinematografi, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Film Müziği, En İyi Ses

7 adet Oscar kazanan film, tüm zamanların en çok Akademi Ödülü alan filmlerinden biridir. Robert Redford ve Meryl Streep’in oynadığı romantik drama, Danimarka baronesinin, Danimarka’dan Doğu Afrika’ya (Günümüz Kenya’sı) eşiyle birlikte taşınması ve oradan bir kahve tarlası satın alması ile başlar. Barones orada büyük hayvan avcısı olan Denys Finch Hatton’a aşık olur. Fakat Barones büyük acılar içinde Danimarka’ya geri dönecektir.

 

Motosiklet Günlükleri (2004)

Akademi Ödülü: En İyi Orijinal Şarkı

Ernesto Guevara’nın seyahatnamesi üzerine hazırlanan Motosiklet Günlükleri, Guvara’nın Güney Amerika’da, arkadaşı Alberto Granado ile birlikte yaptığı seyahati anlatır. İkili, ilk olarak eğlenceli bir seyahat yaşamak ve Peru’daki cüzzamlı bir koloniye yardımcı olmak için yola çıkmışlardır. Fakat seyahat sırasında karşılaştıkları insanlar ve yoksulluk, onları değiştirmiştir. Hayatlarını değiştirecek seyahat için Buenos Aires’ten yola çıkan Guevara ve Granado; Arjantin, Şili, Peru, Kolombiya ve Venezüella üzerinden, toplamda 14,000 km yol gitmişlerdir.

 

Forrest Gump (1994)

Akademi Ödülleri: En İyi Film, En İyi Oyuncu (Tom Hanks), En İyi Yönetmen, En İyi Film Kurgusu, En İyi Görsel Efektler, En İyi Uyarlama Senaryo

Tam bir seyahat filmi olmamakla birlikte Forrest Gump, bizi farklı yerlere götürmektedir. Yıllar boyunca çok sevilen yapımda Forrest Gump Alabama’dan Washington’a, D.C.’den Vietnam’a seyahat etmektedir. Forrest Gump efsanevi öyküsünde, bütün Birleşik Devletler boyunca, koşarak seyahat etmektedir. Filmin öyküsü bu kadar çok farklı yerde geçmekle birlikte, çekildiği yerler hikayenin geçtiği yerlerden farklıdır.

Sizin Oscar’a aday yol filmleriniz hangileri?

Uçaklarda Çocuksuz Bölge Olmalı mı?

Hava yolu şirketleri yolcularını memnun etmek için sürekli yarış halindeler. Son icatlardan biri de çocuksuz bölge diye tabir edeceğim “Quiet Zone”. Bu uygulama, dileyen yolcuların çocuklu ailelerden ve onların gürültülerinden uzak oturması için dizayn edilmiş.

İlk olarak Malezya Havayolları‘nın A380 tipi yolcu uçağının üst katına çocuklu ailelerin oturması yasaklandıktan sonra AirAsia Havayolu da 7 ile 14. sıralar arasındaki koltukların 12 yaş ve altındaki çocuklu yolculara tahsis edilmemesi uygulamasını bu ay başlattı. Malezya Havayolları daha önce de Business Class bölümünde çocukların oturmasını yasaklamıştı.

Kimilerine göre bu, çocuklu ailelere yapılan bir ayrımcılık. Kimileriyse bu tür uygulamaların tüm havayolu şirketleri tarafından benimsenmesini diliyor. AirAsia daha farklı davranabilir miydi? “Quiet Zone” diye belirledikleri sessiz yani çocuksuz bölge gerçekten istenileni sağlayabilir mi?

  • Uçağın koltuk planına bakarsanız, çocuksuz bölüm diye tabir ettikleri yerin iki sıra önünde ve hemen arkasında skycot denilen bebek yatağı yeri mevcut. O sıralarda oturan bebekli ailelerin sesleri perdeyle engellenebilir mi?
  • Böyle bir uygulamaya gidilerek ve çocuklu aileleri uçağın arka kısmına yollayarak, havayolu şirketi çocuklu ailelerin ikinci sınıf vatandaş olduğunu mu söylemek istiyor?
  • 12 yaşındaki bir çocukla 13 yaşındaki bir çocuk arasında nasıl bir olgunluk farkı olabilir?
  • Çocuksuz bölge denilen bölümdeki koltuklara ekstra ücret ödenmeliydi, neden havayolu şirketi bunu düşünemedi? Yoksa o bölgede sessizliği sağlayabileceklerinden emin değiller mi? Aynı bilet parasını verip de Quiet Zone’da yer bulamayanlar ne yapacak?
  • Bu bölümde oturan kişiler, arka tarafa geçen çocukları ve aileleri görünce “Oh ne iyi ettik de buraya oturduk!” bakışlarıyla arka tarafa ilerleyen ailelere cüzzamlı hissi mi yaşatacak?
  • İş nedeniyle seyahat edenler, halihazırda bulunan Business Class ayrımcılığından faydalanıp toplantıya hazırlanabilir, rapor yazabilir veya dinlenebilir. Quiet Zone‘a ne gerek var?
  • 20. sırada oturan çocuklu ailenin bebeği ağladığında baba, bebeği yatıştırmak için kucaklayıp  bir aşağı bir yukarı yürüyecek (hemen hemen her uçuşumuzda gördüğümüz durum). Hostesler, 16. sıraya dek gelen babayı her defasında “Aman geri dön, öne yaklaşma!” diye uyaracak mı?

…türünden düşünceler aklımdan geçiyor. Öte yandan çocuksuz günlerimdeki seyahatlerimde “Tüh yanımızda bebekli yolcu var, ya yol boyunca çocuk ağlarsa?” diye endişelendiğim de olmadı değil. Bu çocuksuz koltuk uygulamasını isteyenlerin birçoğu da eminim çocuk sahibi olmayanlardır.

Quiet Zone

Tripadvisor‘un yaptığı araştırmada, İngilizler’in 1/3’ünden fazlasının çocuksuz uçaklarda yolculuk yapmak için ekstra ücret ödemeye hazır olduğu sonucuna varıldı. İngiltere’de 2012’de yapılan bir araştırmaya göre yolcuların %53’ü çocuksuz uçaklara “Evet” diyor. Görüldüğü gibi %53 çok da büyük bir çoğunluğu teşkil etmiyor. Uçağa bindiğinizde,  hiç bir zaman bebekler ve çocuklar yetişkinlere göre çoğunluk olmuyor. Bazı çocuk karşıtları ise çocuk yolcuların alınmadığı uçakların olması gerektiğini savunuyor. Bu uygulamayı hangi havayolu şirketi göze alır bilemem. İrlanda merkezli havayolu Ryanair, Ekim 2011’de, Avrupa’ya çocukların bulunmayacağı uçak seferlerinin başlayacağını duyurmuştu; fakat görünüşe göre henüz o seferler başlamadı.

Çocuksuz bölümlerde, bebek ve çocuk gürültüsü olmasa bile, horlayan, ter kokan ya da ayakkabılarını çıkaran yetişkinler olabilir. Hatta fazla kilolarıyla koltuğumuzu işgal edenler, bacaklarını iki yana açıp bize ayrılan dar alandan çalanları da görmek mümkün. Oğlumla yalnız seyahatlerimizde eğilip çantamdan ıslak mendil alamadığım olmuştur. Arkamızda, tatile çıkan ve eğlenmeye uçakta başlayan bir grup veya kalabalık bir iş gezisine katılanlar ile yolculuk yaptığımız da oldu. Onlar da, yanlarında bebeğini henüz uyutmuş bir bayan var mı yok mu diye düşünmeden bir koltuktan diğerine seslenirler. Verdiğim bu örnekler, yolculuklarımda benim başımdan geçenler. Unutmamak gerekir ki, uçaklar yolcuların özel mülkü değil. Kimse evindeki rahatı ve huzuru, her ne kadar ekstra ücret ödemiş olsa da uçakta, trende veya otobüste bulamaz. Ya evde oturup kimsenin rahatınızı bozmasına izin vermeyeceksiniz, ya da seyahatlerin getirdiği avantaj ve dezavantajları kabullenmesini bileceksiniz.

Diğer yandan AirAsia Havayolu, Amerikalı yazar Shelly Rivoli’nin önerisini uygulayabilirdi: Uçağın ön bölümü çocuklu ailelere tahsis edilebilirdi. Yani “Kids-free” (çocuksuz) yerine “Child friendly” (çocuk dostu) anlayışı yaratılabilirdi. Eminim bu durumda hem çocuklu hem de çocuksuz yolcular memnun olacaktı. Yazar, AirAsia’ya karşı görüşte. Hatta bu davranışından ötürü mevcut yolcularını da kaybedeceğini savunuyor. “Doğru yolcuları mutlu ederseniz, her yolcuyu mutlu edersiniz.” diyor.

AirAsia-X_Quiet-Zone_kids-free

Simon Calder, Independent gazetesinin gezi editörü, iki kızıyla dünyayı geziyor ve AirAsia’nın uygulamasını savunanlara, çocuklara karşı tolerans göstermelerini öneriyor. “21. yüzyılın en büyük icatlarından iPod ve kulaklıkları ne güne duruyor?” diyor.

Öte yandan, İngiliz blogger Cathy Winston, AirAsia’nın çocuksuz bölümünü savunanlardan. Kendisi de anne olan yazar, bebekle uçak yolculuklarının oldukça stresli olduğunu söylüyor ve BBC News’e verdiği röportajında “Eğer etrafımda çocuklu yolcular olursa, üzerimdeki stres ve etraftaki sitemkar bakışlar az da olsa hafifler.” diye ekliyor.

Bana kalırsa, hava yolu firmalarının bu tür sınıf ayrımına gitmesi pratikte o kadar kolay olmayabilir. Çığlık çığlığa ağlayan ve susturulmayan bir çocuğun sesi, kokpitteki pilotu bile rahatsız eder. Bu konuda iş, biz ebeveynlere düşer. Çocukları birey olarak kabullenip ihtiyaçlarına zamanında cevap verirsek, anne baba başta olmak üzere hiç kimse çocuklarla aynı uçağı paylaşmaktan rahatsız olmaz. Yani sorun ailelerde, kesinlikle çocuklarda değil. Bazı aileler, çocuklarının ihtiyaçları karşısında oldukça umursamaz davranıyor. Koşmayı yeni öğrenmiş çocuklar uçakta bağlanmak zorunda kalıyor. İniş ve kalkış esnasında basınç değişiminden dolayı kulakları acıyan bebekler var. Karnı acıktığı veya yorgun olduğu için huzursuzluk çıkaranlar ya da aynı koltukta saatlerdir oturmaktan sıkılanlar, anne ve baba tarafından zamanında, iş ağlamaya, bağırmaya ve öfke nöbetine dönmeden engellenebilir. Bazı ailelerin umursamazlığı öyle had safhada ki öndeki koltuğu tekmeleyen çocuklarına “Dur!” ikazında bile bulunmayanı gördüm. Benim de dört saat boyunca biri koltuğumu tekmelese, ben de bir daha o çocuğun ailesiyle aynı uçağa binmek istemem.

Quiet Zone

Oğlum 10 haftalıkken uçak yolculuğuyla tanıştı ve o günden bu yana 18 aydır, en uzun yolculuğu 11 saat olmak üzere 36 kez birçok havayolu şirketinin uçaklarına bindi. İlk yolculuğumuzda çok ufaktı ve ağladığında sanki herkes bana bakıyormuş, “Bir bebeği bile susturamıyor.” diyorlarmış gibi gelmişti. O telaşımın uçakla ilgisi yoktu aslında. Sadece, yeni anne olmuş birinin markette, arkadaş evinde, sokakta bile başına gelse aynı duyguları hissedeceği bir olaydı. Zamanla ben rahatladım, bebeğim alıştı. Daha geçen hafta hosteslerden biri “Ne güzel tüm yol boyunca uyudu, hiç sesi çıkmadı.” dediğinde henüz gözünü kırpmamıştı bile. Genelde uçaktan inerken etrafımızdakiler bagaj beklerken, diğer yolcular oğlumun uçakta uslu durduğunu belirtip, beni mutlu ederler. Oğlum uçak yolculuklarına bebekliğinden beri alıştı. Bunda yurtdışında yaşıyor olmamızın da büyük katkısı olduğuna inanıyorum.

Biz büyükler, Amerikalı çocuk gelişim uzmanı Harvey Karp’ın deyimiyle, çocukları henüz medeniyeti bilmeyen ufak insanlar olarak kabullenirsek ve onlara karşı biraz daha tolerans ve sabır gösterirsek, hatta gözlerinin içine bakıp gülümsersek eminim iletişim kurulabilecek hale geleceklerdir. Çocuklar da, uçakta nasıl davranmaları gerektiğini evde oturarak değil, seyahat ederek öğreneceklerdir. Unutmamak gerekir ki bizler de bir zamanlar oradan oraya koşturan, yerinde durmayan küçük çocuklardık.