Category Archives: Çevre

Kuala Lumpur Kuş Parkı

Malezya’nın Kuala Lumpur şehir merkezine 15 dakika mesafede, yaklaşık 80 dönümlük bir arazi üstünde 3000’den fazla türe ev sahipliği yapan nefis bir kuş parkı var. Yolunuz düşer ise seslerini duyup, doğada size görünmeyen muhteşem türler ile tanışmak için nefis bir yer. Parkın tepesi dev ağlar ile örtülmüş, kuşlar yarı özgür ve uçabiliyorlar.

Kuala Lumpur Bird Park

Ama kimi yırtıcı kuşlar büyük kafesler içine kapatılmış. Bir yandan çok keyifli bir park, diğer yandan doğalarına müdahale edildiği için üzücü. Fakat uzakdoğuda kuş yuvalarının bile yendiğini, neredeyse her evin önünde minicik bir kafeste harika bir tropikal kuşun hapsolduğu ve kuşların çok sık avlandığına, tapınaklarda kafeslere hapsolmuş kuşları para karşılığında serbest bırakıp karmasını temizlediğini sanan birçok turiste ve yerel halka tanıklık edince, belki bazı kuşlar için bu park daha güvenli ve rahattır diye dşünmek istiyor insan. Ayrıca görecekleriniz gerçekten çok cezbedici.

Kuş parkının giriş ücreti hiç ucuz sayılmaz; kişibaşı  50 RM, yani yaklaşık 25 TL. Eğer parkın girişindeki kafede oturmak isterseniz, giriş ücreti vermeden, zıplaya zıplaya yanınıza gelip tabağınızdan patates kızartması gibi doğalarıyla alakası olmayan yiyecekler araklayan muhteşem Hornbill’leri ve birçok kuş türünü görebilirsiniz.

Hornbill

Kuala Lumpur Bird Park

Kuala Lumpur Kuş Parkı’ndaki Tavuskuşları. Malezya, Mayıs 2012

Ayrıca kafenin yemeklerini, taze tropikal meyve sularını ve Malezya’ya özg bir sütlü çay olan Teh Tarik’i denemenizi öneririm. Eğer uzaktan ve bilgisayardan yaptığınız bir işiniz var ise, bu parkın girişindeki kafe hızlı internet ve kuş manzarası ile güzel bir çalışma ortamı sunuyor.

Kısacası bu park, aynı iklimi paylaştığınız, tropikal bölgedeki tüm güzel bitki çeşitliliğinin devamını sağlayan esas ev sahipleri ile tanışmak için güzel bir fırsat.

Tropikal iklim, her tür canlının çeşitliliğini görmek açısından büyük bir keyif. Özellikle kuşlar o kadar inanılmaz, rengarenk ve güzeller ki… Turizmin yarattığı tüm kirliliğe rağmen, Güneydoğu Asya’da her nereye giderseniz gidin, kendilerini görecek kadar şanslı olmasanız da mutlaka günün çeşitli saatlerinde, her ne yapıyorsanız size eşlik edecek muhteşem kuş sesleri duyacaksınız.

Suyun Verdiği Yaşam: Mekong Nehri

Gezgin olmak böyle bir şey olsa gerek. Mekong’un hayat verdiği toprakları yakından görebilmek için koyuldum yollara. Günlerce Mekong Nehri üzerinde irili ufaklı teknelerle yolculuk yaparak bir şehirden diğerine, bir ülkeden diğer ülkeye geçerek yolculuğuma devam ediyorum. Aslında bu yolculuk bir müddet sonra manzaranın sunduğu güzellikler karşısında görsel bir şova dönüşüyor.

Boylu boyunca akıp gider hiç durmadan, sadece akıp gitmekle kalmaz, geçtiği topraklara yaşam, güç verir. Tibet Platosu’nda, 5224 metre yükseklikteki batı Himalayalar’dan doğan Mekong Nehri, denize dökülene kadar birçok kola ayrılıp, uzunca bir yol kat eder. Çin’in Yunnan Bölgesi’nden, Myanmar, Tayland, Laos, Kamboçya ve Vietnam ülkelerini geçerek Güney Çin Denizi’ne yani Pasifik Okyanusu’na dökülen ve “Nehirlerin Anası” olarak da anılan 4900 km uzunluğundaki Mekong, dünyanın 12. büyük nehridir.

Mekong-Nehri

Bu öyle bir geçiştir ki, her geçtiği yerde iz bırakır ve 6 ülkede 60 milyon kişiye hayat verir. Mekong’un en popüler yeri Delta’sı olmakla birlikte Laos’un, Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan küçük kenti Luang Prabang da bir o kadar ilgiyi hak eder. Mekong Nehri, Myanmar-Tayland-Laos sınırlarını çizer. Bu bölgeye “Altın Üçgen” adı verilir. Güneydoğu Asya’da birçok önemli şehrin merkezinden geçerek sınır çizgilerini oluşturan Mekong’un geçtiği ülkelere  “Hindiçin” (Indochina) adı verilmektedir.

Mekong Nehri yolculuğuna Laos’dan başlamak, Vietnam’da deltaya dönüşerek Güney Çin Denizi’ne döküldüğü noktaya ulaşmak ve yol üzerindeki yaşamlara ve tarihe tanıklık etmek en iyim seçim olacaktır.

mekong river resim

Mekong’un en ilginç görüntülerinden biri de su üstündeki yaşamlardır. Nehir ve nehrin beslediği büyük göller üzerinde kurulmuş yüzen köyler… Aylarca kara yüzü görmeyen ve hatta hiç karaya çıkmamış olan insanların yaşamı…Her şeylerini suyun gücüne göre planlamışlar ve balıkçılıkla geçiniyorlar. Marketleri, evleri, okulları, benzin istasyonları ve diğerleri hepsi de karayla bağlantısı olmayan suyun üzerindeler. Bu köylerden en büyüğü Kamboçya’da Tonla Sap (Büyük Göl) da bulunmaktadır. Kamboçya’nın toplam nüfusunun yaklaşık üçte biri Aşağı Mekong havzasında yaşamlarını su üzerinde sürdürmektedirler. Karayla bağlantısı olan bölgelerde başlıca geçim kaynağı pirinçtir.

Teknelerin yanaşabileceği iskelesi bile olmayan bu köylerde yaşamın tamamının suya dayalı olduğunu gözlemliyorum. Su kenarlarında altın arayanlar, çamaşır yıkayanlar, tarım ve ülkelerin elektrik gücünü besleyen hidroelektrik santralleri.

Dünyadaki kutsal merkezlerden biri kabul edilen ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Angkor Wat Tapınak Kompleksi, Mekong Nehri kenarında tüm ihtişamı ile karşımıza çıkmaktadır.

Mekong’un yolunun geçtiği ülkelere desteği oldukça fazladır. Bangkok’a yaşam veren Chao Praya nehri Mekong’dan aldığı güçle başkenti ikiye yararak denize doğru yoluna devam etmektedir. Laos’dan geçerken eski başkenti (Luang Prabang)  ve yeni başkenti (Vientiane) de ziyaret etmekte ve yolu olmayan dağ köylerine de yaşam suyu olmaktadır. Güney Laos’da nehir üzerinde 4000 adalar bölgesini oluşturup Asya’nın en büyük şelalesine dönüşen Khon Phapheng’i beslemektedir. Kamboçya yolculuğunda ise başkent Phnom Penh’e uğrayarak yoluna devam eder.

Mekong-Nehri

Mekong Deltası, Güneydoğu Vietnam’da, Mekong Nehri’nin kollar halinde Güney Çin Denizi’ne döküldüğü bölgedir. Yaklaşık 39.000 km² lik yüzölçümüne sahip olan Mekong Deltası, güneybatı Vietnam’ın da büyük bir bölümünü kapsar. Vietnam’ın yiyecek ambarı olan su ile kaplı bu bölgenin yüzölçümü mevsimden mevsime değişiklik gösterir. Mekong Nehri denize 9 büyük koldan döküldüğü için, Mekong Deltası’na Vietçe’de “Dokuz Ejder” Deltası denilmektedir. Deltada bulunan “Yüzen Pazar” Mekong’un en canlı alışveriş merkezini oluşturmaktadır.

Bu delta, dünyadaki 34 en geniş düzlük arasında yer almaktadır. Amazon ve Bramapur Nehirleri’nden sonra 3. sırada en geniş doğal bölgeyi oluşturmaktadır. Burası muhtelif bitki türlerine ev sahipliği yapan eko sistemiyle beraber turizme de kaynak sağlamaktadır. Mekong Deltası son zamanlarda “biyolojik hazine bölgesi” olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Yakın zamanda bölgede 10 bin yeni biyolojik tür bulunmuştur.

Su, yaşamdır. Mekong Nehri yolculuğu suyun yaşamımızdaki önemini hatırlatır niteliktedir.
Farklı rotalarda buluşmak üzere hepiniz sevgiyle kalın.

Fotoğraflar: By feral arts @flickr

Güneydoğu Asya’da Gönüllü Çalışma Fırsatları

Tayland, Malezya ve Endonezya’yı kapsayan bir yıllık gönüllü çalışma maceramızda öngördüğümüz ve öngöremediğimiz birçok şey ile karşılaştık. Öncelikle Türkiye’deki tecrübelerimizle karşılaştırdığımızda, bu işin bu yörede turizmden para kazanmanın başka bir kapısı olarak öne çıktığını söyleyebiliriz. Yine de hem ziyaret ettiğiniz bölgenin yerli halkı ve kültürüyle tanışmak, hem de sizin gibi gezen diğer ülke vatandaşlarıyla güzel ilişkiler kurmak için hoş bir yol.

Bu bölgede bilinçli turizm adına öne çıkan ülke Tayland. Kapılarının batılı turistlere uzun zaman önce açılmış olması birçok şeyi kolaylaştırıyor ve seçenekleri arttırıyor. Bizim esas hedefimiz doğal tarım, bahçecilik ve kendine yeterlilik alanında uğraş veren projelerde çalışmaktı, fakat İngilizce öğretmenliği başta olmak üzere, fil rehabilitasyon merkezlerinde çalışmak veya yoksul dağ kabilelerinde yaşayarak insanların günlük hayatlarını kolaylaştırmak, yetimlere öğretmenlik yapmak da mümkün. Ülkeye giriş yaptıktan sonra biraz araştırarak aracı şirketler ve sivil toplum kuruluşlarıyla bağlantı kurabilirsiniz. Ama tavsiyemiz gelmeden önce internet üzerinden sağlam bir arama yapıp, gerekli bağlantıları kurup, gönüllü çalışacağınız insanlar veya kuruluşlarla doğrudan iletişim kurup kendinizi sağlama almanız. Çünkü bu işten para kazanmaya çalışan ve kazanan birçok aracı şirket var; size önceden söylenenler ile gerçekte karşılaştığınız koşullar çok farklı olabiliyor.

WWOOF International: WWOOF (Organik Çiftliklerde Uluslararası Fırsatlar) organizasyonu yıllardır bu alanda hizmet veriyor. Tayland ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerini kapsayan bir yıllık üyelik yaklaşık 20 USD. Gitmeyi planladığınız proje veya çiftlikle en az birkaç hafta önceden yazışır ve tarihleri garantiye alırsanız iki taraf için de iyi olur. Bu mekanların çok büyük bir kısmı günlük 4-8 saat arası çalışma koşullarında konaklama ve yemek için ücret talep etmiyorlar.

WWOOF- World Wide Opportunities on Organic Farms

HelpX:  Dünyanın birçok ülkesini kapsayan HelpX ağı, sadece çiftliklerde değil, ‘hostel’lerde günlük işlere yardım, çocuk bakıcılığı, sokak hayvanlarını koruma projeleri ve daha çeşitli birçok konuda tecrübe edinmenizi ve para biriktirmenizi sağlayabilir. Bizim tecrübelerimizde oldukça güvenilir insanlarla ve beklenmedik güzel sürprizlerle karşılaştık. Başvurmayı planladığınız projeler veya mekanlar hakkında yazılmış eleştiri notlarını okumadan geçmeyin, oldukça faydalı olabiliyorlar.

Vounteer Thailand:  Bu sitede de İngilizce öğretmenliğinden fil merkezlerinde çalışmaya kadar birçok proje bulabilirsiniz. Tayland için özel hazırlanan bu ağda gitmek istediğiniz yöreye göre arama yapabiliyorsunuz.

Bunların dışında daha birçok internet sitesi bulabilirsiniz tabi ki. Sadece bazı önemli noktalardan bahsetmek istiyoruz. Bazı aracı şirketler sadece 1-2 haftalık gönüllü İngilizce öğretmenliği seçeneği sunuyorlar, ve karşılığında da oldukça yüksek fiyatlar talep ediyorlar. Bunların birçoğu ödenen paraları yerel halka iletmek yerine kendi şirketlerini büyütmek için kullanıyorlar. Kaldı ki öğretmen olarak çocuklarla kuracağınız ilişkiyi sadece 1-2 haftayla sınırlandırmak iyilikten çok zarar veriyor bu çocuklara. Tam alışmışken yeni biri geliyor ve yeniden uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Tavsiyemiz, özellikle yoksul bölgelerde çocuklara yardım etmek istiyorsanız, 1-2 aydan daha kısa programlar düşünmeyin. Hem sizin daha çok deneyim edinmeniz, hem de insanlara daha çok fayda sağlamanız açısından bu epey önemli.

Yine özellikle Tayland’da eko turizm ve gönüllülük olayları artık iyice oturmuş. Dolayısıyla gerçekten birşeyler öğrenmek isteyen insanlardan ziyade, biraz para biriktirmiş, okulu yeni bitirmiş veya bir yıl ara vermiş, esas amacı gezmek ama gezerken de ufak tefek birşeyler öğrenmek isteyen Batılı gençlere yönelik bir endüstri diyebiliriz belki. Belirli bir alanda uzmanlaşmak için özel bir projede çalışmak istiyorsanız, herhangi bir sırtçantalı bütçesinin üzerine çıkan konaklama ve yemek ücretleri talep ediliyor genelde.

Perak, Malezya.

Bizim ziyaret ettiğimiz bazı projeler ve internet bağlantıları:

Tacomepai: Kuzey Tayland’ın güzel kasabası Pai’a 6 km mesafede, günlük 100 Baht karşılığında konaklamak ve işlerin ucundan tutmak mümkün. Oldukça keyifli, istediğiniz takdirde çiftçi Sandot’tan birçok şey öğrenme şansına sahip olduğunuz yaklaşık 20 yıllık bir çiftlik.

Pun Pun ve Panya: Tayland – Chiang Mai bölgesine yaklaşık 50 km mesafede yan yana çok güzel iki proje. Günlük konaklama ücretleri 250 ile 350 Baht arası değişiyor, fakat gitmeden önce mutlaka iletişime geçin, çat kapı gitmemek lazım. Özellikle sürdürülebilirlik ve doğal tarım konularında epey deneyimli insanlarla karşılaşacaksınız.

Perak Lenggong Permaculture Homestay: Bizim HelpX sitesinden bulduğumuz, Malezya’nın kuzeyinde küçük bir doğal yaşam projesi. Çek Cumhuriyeti’nden Ladia’nın idare ettiği proje, yağmur ormanının kıyısında, tertemiz bir derede serinleyebileceğiniz, keçilere çobanlık yapıp meyve sebze bahçelerinde yardım edebileceğiniz çok güzel bir yer. Birçok yerde olduğu gibi, burası da büyük şirketlerin orman ağaçlarını katletmesi tehlikesiyle yüz yüze.

Bizim Türkiye ile karşılaştırableceğimiz en büyük fark, buradaki projelerde talep edilen günlük katkı ücretleri. Türkiye’de günlük birkaç saat karşılık beklemeden çalışmanız, size konaklama ve bol bol yemek olarak geri döner genelde. Belki insanımızın misafirperverliğinden, belki de gerçekten yardıma ihtiyaç duyduklarından. Güneydoğu Asya’da ise birçok proje günlük katkı payı istiyor, ve bazı durumlarda işçi olarak çalışıp üzerine bir de para veriyormuş gibi hissediyorsunuz. Dengeyi kurmak önemli, ihtiyaçlarınızı mutlaka önceden dile getirin ve çalışmaya başlamadan önce açıkça iletişim kurun.

Ne olursa olsun gittiğimiz her yerden birşeyler öğrendik, güzel insanlarla tanışıp muhteşem doğa olaylarına tanık olduk. İyisiyle kötüsüyle çok keyifli tecrübeler edindik ve bunlar yolumuda bize ışık tutmaya devam ediyor..

Gezgin Bitkiler

Uzakdoğu’daki bitki dünyası bu diyarlara gelen herkesi büyüler. Haklarında biraz okuyunca, ne kadar az şey bildiğinizi fark edersiniz; hatta ünlü İngiliz belgeselci David Attenborough’un bu konuda yaptığı çalışmaları izlemek, hepimizin bitkiler tarafından kullanıldığını düşünmek başta olmak üzere, birçok içsel yolculuğa vesile olabilir. Yeryüzünde yaşayan her canlı türü birbirine genetik ve zihinsel olarak bağlıdır. Bu açıdan bakarsak, bitkilerin var olan her şeyi birleştirdiği düşünülebilir.

Orchis Italica (naked man orchid)
Naked Orchid

Güneydoğu Asya’daki bitki çeşitliliğinin bu kadar bereketli ve etkileyici olmasını biraz da Budist ve Hindu rahiplere borçluyuz. Çoğu tür, rahiplerin onlara sahip çıkması sebebi ile günümüzde varlığını korumaktadır. Örneğin, Gingko Biloba, bir başka deyişle Mabet Ağacı, dinozorlar zamanından beri yeryüzünde olan bu bitki, varlığını barbarca ağaç kesimleri sırasında, gizlice tohumlarını saklayan, tapınak çevresinde onları özen ile büyüten rahipler sayesinde bugün hala aramızdadır ve bu yörelerde yaşayan birçok insana şifa dağıtmaya devam eder. Tapınakların ve sarayların bahçeleri çoğunlukla görsel ve sembolik anlamlar içeren bitkilerden oluşsa da, normal vatandaşın bahçeleri gelenekler doğrultusunda şekil alır ve görsel olmaktan ziyade kullanım içindir; bu türlerin çoğu yemeklerde ve şifacılıkta kullanılan meyveler, yapraklar ve köklerdir.

Gingko Biloba
Gingko Biloba

Aynı zamanda, bu diyarlardaki türlerin varlıklarını istilacı Batılılar’a da borçlu olduğunu öğrenmek ilginç. Gezgin olan bir tek bizler değiliz; çok uzun zamandır Batılı insanların Güneydoğu Asya’yı ekonomik, kültürel ve dini olarak sömürmeleri nedeni ile bitki çeşitliliği artmış. Dünya’da, son 500 yıl içinde yaşanan bitki dolaşımının hikayesi epey etkileyici, özellikle de iklim sayesinde bölgeye hemen alışıp çabucak gelişmeye başlayan bitkilerle dolu tropikal yörelerde.  Tabi bunun olumlu etkileri kadar olumsuz etkileri de var. Yukarıda bahsettiğim teoriye göre, baskın olmak isteyen türler insanları kullanarak çok uzak yerlerde de çoğalıyorlar. Mesela Uzakdoğu’nun her yerinde monokültürel plantasyonlar (tek tür ekim) şeklinde karşınıza çıkan, aşırı ekim yüzünden ciddi sorunlara sebep olan lastik ağacı (rubber), Güney Amerika’dan gelmiş buraya. Aynı şekilde domates ve patates de. Fakat var olmak için gereksinim duydukları aşırı kimyasallar yüzünden, tatlarına bakınca bu türlerin buraya ait olmadığını anlayabiliyorsunuz. (Özellikle Güneydoğu Asya’da yüzyıllar içinde yerelleşmiş bitkilerin büyük bir kısmı Güney ve Orta Amerika’dan, Afrika’dan ve Avustralya’dan gelmiş.)

Heliconia
Heliconia
Heliconia
Heliconia

Oysa tamamen bu yörelere ait olduğunu düşündüğüm, hemen hemen her yemeğin içinde olan kırmızı acı biberin de Güney Amerika’dan Batılılar tarafından getirildiğini okuyunca epey şaşırmıştım. Buraların olmazsa olmazı Hindistan cevizi ağaçlarının ve muzun nereden geldiği konusunda da ciddi tartışmalar var, yerel olduğu düşünülmüyor. Her yağmur ormanında karşımıza çıkan harika vahşi zencefillerin Çin’den geldiği düşünülüyor. Akasya, Begonvil türleri dışında buralı gibi görünen Heliconia türleri ve özellike Bali ve Tayland’da her ayinde, günlük adaklarda kullanan, Budist, Hindu tapınaklarında ve Malezya’da Müslüman mezarlıklarda sık sık karşınıza çıkan dünyanın en güzel çiçeklerinden biri Frangipani’nin de (Plumeria) bu diyarlara dünyanın başka yerlerinden Batılılar tarafından taşınmış olması çok ilginç.

Frangipani
Frangipani

Bilinçsiz tür taşımak, bir yerin ekolojisine ciddi ölçüde hasar verebilir. Bu konu üstüne söylenecek çok söz olsa da, bu yazıda deyinmeyeceğim, ama dayanıklı türler de varlığını sürdürüp, yeni ülkelere güzel adapte olabiliyorlar göründüğü gibi.

Kısacası Güneydoğu Asya ve Uzakdoğu ülkeleri, sadece kendi ülkelerindeki zor yaşam koşullarından kaçarak daha ucuz bir şekilde var olmak isteyen turistlere ve benzeri oluşumlara ev sahipliği yapmıyor. İnsanlar tarafından taşınarak gelen binlerce türe, bilgiye, hafızaya, gezgin bitkilere ve çiçeklere de ev sahipliği yapıyor. Bu akışı gözlemlemek açısından çok keyifli bir yer Güneydoğu Asya ülkeleri. Her tür canlı çeşitliliği gibi bu türlerin çeşitliliği de gerçekten görsel olarak çok büyük keyif.

Yazıda kullandığım kaynaklar ve konu ile ilgili belgelerden kolay okunabilir bazı öneriler:

Handy Pocket Guide to Tropical Plants, Periplus Yayınevi

Handy Pocket Guide to Tropical Flowers, Periplus Yayınevi

BBC LifePlants, 2009. (Türkçe altyazılı bulunabilir.)

Arzunun Botaniği, Michael Pollan, Domingo Yayınevi.

Yeryüzü ile Konuşma Sanatı: Kutsal Bilgiler ile Şifacı olmak, Stephan Harrod Buhner, Flora Dizisi, OkuyanUs Yayınları.

Photo Credit:

Cover Foto: Erol Ozlav

Naked Orchid-Foto  by Ana Retamero Olmos

Gingko Biloba Foto: http://www.colesvillenursery.com/plant/ginkgo-biloba-jade-butterfly