Tag Archives: Kuzey Amerika

Tikal: Maya Uygarlığı’nın İzini Sürmek

Mayalar, Avrupa henüz Ortaçağ karanlığındayken, mimari, astronomi, matematik ve tıpta ilerlemiş, kendilerine özgü bir yazı, aritmetik ve takvim sistemi geliştirmiş ve çağının ötesinde bir uygarlık kurmuşlardı. Orta Amerika ülkesi Guatemala, Maya Uygarlığı’nın kalbi olarak kabul ediliyor. Tikal ise Guatemala’daki Maya kentlerinden en önemlisi

Yaklaşık yüz yıla yakın bir süredir arkeologlar, Meksika’nın Yucatan Yarımadası’ndaki Chiapas Dağları’ndan başlayarak güneye doğru uzanan yağmur ormanlarının derinliklerinde, gizemi henüz tam anlamıyla çözülemeyen Maya Uygarlığı’nı gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor. Maya Uygarlığı, Peru’daki İnka ve Meksika’nın orta bölgesindeki Aztek ile beraber Kristof Kolomb öncesi Amerika kıtasının üç büyük uygarlığından birisi. Mayalar, Aztekler ve İnkalar’dan yüzyıllar önce yaşamış olmalarına rağmen bu üç uygarlık içerisinde kendilerine özgü bir yazı sistemi geliştiren ve tabletlere tarihlerini, kültürlerini ve yaşamlarını kaydeden tek uygarlık. Yazılı tabletler ve hiyerogliflerin varlığına rağmen Maya Uygarlığı hakkında bilinenler bir buzdağının görünen kısmından fazla değil.

Maya Uygarlığı’nın ne zaman ortaya çıktığı konusunda farklı görüşler bulunuyor. Maya takvimi, Mayalar’ın başlangıcını M.Ö 3114 işaret etse de arkeologlar bu yüce uygarlığın M.Ö 1800 yıllarında Meksika’nın Pasifik kıyısındaki Sosonusco bölgesinde başladığı görüşünde. Klasik-öncesi dönem adı verilen bu dönemde Mayalar Nakbé, Mirador, San Bartolo, Cival gibi büyük kentler olağanüstü yapılar inşa ediyorlar. Mayalar’ın bilinen tarihiyse M.Ö 250 yılında başlıyor. Çünkü bulunan en eski tabletler ve hiyeroglif yazıtlar bu tarihe ait. Bu tarihten itibaren Maya kentlerinin canlanmaya başladığı, abidevi yapıların inşa edildiği ve tam anlamıyla kentleşlmenin başladığı gözleniyor. Maya Uygarlığı’nın “klasik dönemi” adı verilen bu dönem, M.S 800-900 yıllarına kadar uzanıyor ve bugün ayakta kalan Tikal, Palenque, Copán, Calakmul gibi büyük Maya kentleri bu dönemde inşa ediliyor. Mayalar, Meksika’nın kuzeyinden Panama’ya kadar olan geniş bölgede diğer yerli halklarla ilişkiler kuruyor, maden, değerli taş, kakao, tuz gibi ürünlerin ticaretini yapıyor.

Tikal-Guatemala

Maya Uygarlığı’nın esas gizemiyse M.S 800 yıllarında başlıyor. Mayalar, güneyden başlayarak yaşadıkları bölgeleri hızlı bir şekilde terkediyor. Yüz yıllık bir sure içerisinde bu büyük uygarlık bilinmeyen bir şekilde ortadan kayboluyor, inşa etmiş oldukları tapınakların üzeri yağmur ormanları tarafından bir bir örtülüyor. Bu ortadan kayboluşun sebebi tam olarak bilinmiyor. Kimilerine göre ticaretin sona ermesi, kimilerine göre iç karışıklıklar ve isyanlar, kimilerine göreyse kuraklık ve salgın hastalık gibi ekolojik olaylar Maya Uygarlığı’nın sonunu getiriyor. Bazı bilim adamları Maya Uygarlığı’nın sona ermesini bir “çöküş” olarak adlandırmaktan kaçınıyor ve Mayalar’ın kuzeye doğru göç ederek başka halklarla karışmak suretiyle varlıklarını devam ettirdiklerini öne sürüyor.

Maya Uygarlığı’nın en ilgi çekici anıtları olan piramitlerden en önemlileri Guatemala’nın kuzeyinde, Belize sınırı yakınlarında yer alan dünyaca ünlü Tikal harabelerinde yer alıyor. Guatemala City’den Tikal’e olan mesafe 400 kilometre ancak yağmur mevsimi henüz sona erdiğinden ve yolların zarar görmüş olabileceğinden dolayı karayolu yolculuğu tavsiye edilmiyor. Guatemala Havayolları’na ait yaklaşık 20 kişilik pervaneli bir uçakla 1 saatlik yolculuğun ardından Flores kentine ulaşıyorum. Flores, Peten Itza Gölü kenarında 13 bin nüfuslu küçük bir şehir. Ancak, Tikal’e en yakın yerleşim yeri olduğu için son derece hareketli. Flores’ten Tikal’e iki yanı da göz görebildiğince yeşil olan bir yoldan 45 dakikada ulaşılabiliyor. Tikal, 1979 yılından bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. 570 km2’lik bir alan „milli park“ olarak koruma altında. Tikal, en büyük Maya kenti değil, en yüksek Maya piramidi de burada yer almıyor. Peki öyleyse Tikal neden bu kadar önemli?

Tikal, kenti yöneten tanrı-kralların gücü ve meydana getirdiği eserler açısından diğer Maya kentleri arasında öne çıkıyor. Anıtları, tapınakları, sarayları ve yazılı tabletleriyle kent, Maya Uygarlığı’nın tarihine ışık tutuyor. 3. Yüzyılda kurulan Tikal, 100 yıl içerisinde en güçlü Maya kenti olarak bölgede hakimiyet kuruyor ve 10. yüzyıla kadar varlığını sürdürüyor. Yucatan Yarımadası’nı doğu-batı ekseninde kesen ticaret yolu üzerinde hakimiyet kuruyor. Altın dönemlerinde nüfusunun on binlere ulaştığı tahmin ediliyor. Maya Uygarlığı’nın sona ermesinden sonra yüzyıllar boyunca toprak altında kalan Tikal, 1840’lı yıllarda maceraperest gezginler tarafından „tesadüfen“ keşfediliyor. Tikal’in tamamını görmek imkansız (kelimenin tam anlamıyla imkansız!) çünkü 16 km2 lik bir alana yayılmış 3 binden fazla yapı bulunuyor.

Tikal-Guatemala

İlk bakışta Tikal’de birşey görmek mümkün değil, çünkü etraf olabildiğine tropikal ormanlarla kaplı. Yerel rehberi önde ben arkada, yüksekliği 20-30 metreye ulaşan ağaçların arasından yürüyoruz. Ağaç tepelerinde örümcek maymunları bizi izliyor, dallardan sarkan rengarenk papağanlar ve tukanlar bizi selamlıyor. Ne kadar yürüyeceğimizi sorduğumda rehberim „önümüze leopar çıkıp çıkmamasına bağlı“  diye esprili bir cevap veriyor. Bu tabii bir şaka değil, zira bölgede leopar, pars, koati, gri tilki gibi vahşi memeliler bu coğrafyada bolca yaşıyor.

Yaklaşık yarım saatlik yürüyüşün ardından Maya piramitleri karşımızda tüm ihtişamıyla yükseliyor. Günışığına çıkarılmış olan altı adet piramitten en büyüğü 70 metre yüksekliğinde. Arkeologlar tarafından „Temple IV “ olarak adlandırılan bu tapınağa ziyaretçilerin kolayca çıkması için ahşap bir merdiven yapılmış. Temple IV, Belize’deki El Mirador ile birlikte Kolomb öncesi Amerika’daki en yüksek Maya piramidi. 8. Yüzyılda yapıldığı arkeologlarca tespit edilmiş. Temple IV dışında Tikal’de yükekliği 38 ila 60 metre arasında değişen beş büyük piramit, tapınaklar, saray kalıntıları daha bulunuyor. Temple IV’e yüzlerce basamak çıktıktan sonra nefes nefese tapınağın zirvesine ulaşıyorum. Muhteşem manzara ancak „yeşil bir deniz“ olarak tabir dilebilir. Belki 50-60 kilometre uzağa kadar olan mesafeyi seçmek mümkün ve görülen tek şey yeşilin her tonunu barındıran milyonlarca ağaç!

Yüce Maya kenti Tikal’deki devasa piramidin üzerinde sonsuz yeşil denizine bakarak bir kez daha soruyorum: İnsanlık tarihinin en gizemli uygarlıklarından olan Maya Uygarlığı nasıl oldu da yok oldu? İddia edildiği gibi, Mayalar ile uzaylılar arasında bir ilişki var mıydı? Maya Uygarlığı’nı inceleyen bilim adamlarının yanıt aradığı bu sorular benim de aklımı kurcalıyor. Herkes gibi benim için de Mayalar gizemlerini korumaya devam ediyor.

Las Vegas: Burada Olan Burada Kalır!

Las Vegas gerçek hayattan kaçmak isteyenler için yaratılmış yapay bir dünya! Zamanın önemi, tüketimin ise sonu yok. Saatin kaç olduğunu merak edip etrafta aramayın, bulamazsınız… Las Vegas’ı anlamaya çalışmayın, sadece kentin akışına bırakın kendinizi gitsin… Uyku mu? Onu unutun bir kere…

Üzerinde ‘Mega Resortlar’ın Yükseldiği Çayır

Nevada eyaletinin en büyük şehri olan Las Vegas’ın yerinde bundan yüz yıl önce hiçbir şey olmadığını hayal etmek çok zor. 1820’li yıllarda Mohave Çölü’nün ortasındaki bu uçsuz topraklara ilk gelen İspanyollar bölgeye İspanyolca ‘çayırlar’ anlamına gelen Las Vegas adını koymuşlar. Sürekli olarak organize çetelerin ve kovboyların gazabına uğrayan, can güvenliğinden uzak bu toprakların yerleşime açılması 1905 yılında demiryolunun bölgeden geçmesiyle başlamış. 1911 yılında şehir statüsüne kavuşan Las Vegas’ın kaderini değiştiren ise 1930’lardaki ekonomik buhran olmuş. Bu dönemde çıkarılan bir yasayla kumarhaneler yasal hale gelince Las Vegas bir anda cazibe merkezi haline dönüşmüş. 1935 yılında Colorado Nehri üzerine inşa edilen devasa Hoover Barajı’yla bölgenin su ve elektrik sorunu çözülünce de yatırımcılar Las Vegas’ı bir eğlence şehri olarak tasarlamak için kolları sıvamışlar. 1940’lardan itibaren de Benjamin Siegel ve Meyer Lanski gibi eski gangster ve mafya liderleri Vegas’a daha sık uğramaya, yatırım yapmaya, oteller ve kumarhaneler açmaya başlamışlar. 1969 yılında hizmete giren ve bugün Las Vegas Hilton olarak bilinen 1512 odalı International Hotel ile beraber Las Vegas’ta mega resort oteller dönemi başlamış.

Strip_Las Vegas

Dünyanın “En…” Otelleri Strip’te

Las Vegas çölün ortasında ışıl ışıl parıldayan 600 bin nüfuslu bir şehir. Ancak birçok ziyaretçi için Las Vegas topu topu 6,5 kilometrelik bir caddeden ibaret. ‘Strip’ adı verilen bu caddeyi özel kılansa üzerinde yer alan oteller, kumarhaneler, gece kulüpleri, alışveriş ve eğlence merkezleri. Strip’te eğlence yılın 365 günü, günün de 24 saati dur durak bilmeden devam ediyor. Dünyanın en büyük, en pahalı, en çılgın otelleri, kumarhaneleri, restoranları, barları ve gece kulüpleri Strip üzerinde yer alıyor. Oda sayısı bakımından dünyanın en büyük yirmi beş otelinden on dokuzu burada. Caddedeki otellerin toplam oda sayısı 67 bin. Bu rakam, dünyada tek bir cadde üzerinde yer alan en fazla oda kapasitesi aynı zamanda.

Las Vegas’ın en büyük binası 2009 yılı sonunda MGM şirketi tarafından yapımı tamamlanan City Center. Yapımına 9,2 milyar dolar harcanan bu devasa kompleks Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en büyük bireysel yatırımı olma özelliğini taşıyor. Toplam 31 hektarlık bir alan üzerine kurulu City Center’da binlerce yatak kapasitesi olan çok katlı oteller, on binlerce müşteriyi aynı anda ağırlayabilecek kapasitede kumarhaneler, eğlence merkezleri ve restoranlar yer alıyor.

Hollywood stüdyolarından birisi olan Metro-Goldwyn-Mayer’in başharflerinden oluşan MGM şirketinin sahip olduğu bir diğer otel de dünyaca ünlü MGM Grand Oteli. Burası dünyanın en büyük oteli, tam dokuz bin çalışanı var. Yıllık ziyaretçi sayısı ise yüz binleri buluyor. Otelde toplam 6852 oda var; yani her gün farklı bir odada kalarak MGM Grand’da on sekiz yıl geçirmek mümkün. MGM Grand’ın simgesiyse, aynı zamanda firmanın da maskotu olan ve Hollywood filmlerinin başlangıç sahnelerinden hatırladığımız aslan. Leon aslı bu maskot aslanın 15 metre yüksekliğinde ve 45 ton ağırlığındaki bronz heykeli otelin önünde yer alıyor.

En büyük ve en masraflı yapılardan bahsetmişken en uzundan bahsetmemek olmaz. Las Vegas’ın en yüksek, Amerika kıtasının da beşinci yüksek yapısı olan Stratosphere, Strip’in kuzey ucunda yer alıyor. Stratosfer’i özel kılan ise 350 metre yüksekliğindeki kulesi. Kulenin en tepesinde ‘Big Shot’ adında dünyanın en yüksek eğlence treni bulunuyor. Stratosphere kulesinin yanında aynı adı taşıyan 2427 odalı bir otel ve kumarhane de bulunuyor.

Bellagio_Hotel_Strip_Las Vegas

Yetişkinlerin Disneyland’ı Kumarhaneler

Günümüzde Las Vegas, yılda ağırladığı 40 milyon ziyaretçiyle birçok ülkeye gelen toplam turist sayısını tek başına geride bırakacak derecede önemli bir eğlence merkezi. Dünyanın diğer turistik şehirlerinin aksine Las Vegas’ta gezilecek ve görülecek parklar, müzeler, anıtlar ve sergiler yok. Onun yerine oteller, kumarhaneler, alışveriş merkezleri, devasa akvaryumlar ve ışıltılı gösteriler var. Bir anlamda Las Vegas yetişkinlere özel bir Disneyland…

Las Vegas otellerinden belki en estetik olanı bir zamanların ünlü Dunes kumarhanesinin yerine yapılmış olan Bellagio. Göl kenarında yer alan İtalyan palazzolarının mimarisinden esinlenerek yapılmış olan otelin en önemli özelliği, ön taraftaki devasa havuzda her yarım saatte bir müzik eşliğinde gerçekleştirilen su ve ışık gösterisi. 1200 fıskiyenin kullanıldığı sistem için 75 milyon dolar harcanmış. Otel binasının içindeki en göz kamaştırıcı unsur girişteki tavanı kaplayan,  2000 el yapımı cam çiçekten oluşan “Como’nun Çiçekleri” adlı 190 metrekare büyüklüğündeki tavan süslemesi.

Bir diğer gösterişli otel olan Luxor, Mısır piramidine benzeyen mimarisiyle dikkati çekiyor. Luxor’un simgesi olan ve siyah piramidin tepesinden gökyüzüne doğru yayılan 40 milyar mum gücündeki ışık uzaydaki astronotlar tarafından dahi görülebiliyor. Otelin girişinde on kat yüksekliğinde devasa bir sfenks ve kumtaşından bir obelisk görenleri büyülüyor. İçerideyse firavun heykellerinden aslanlara ve gardiyanlara kadar Eski Mısır’ı çağrıştıran büyüleyici sembolleri görmek mümkün. Tabii Luxor’un içerisinde, İkinci Ramses’in Büyük Tapınağı’nın bir replikasının da olduğunu unutmayalım. Mandalay Bay ve Mirage otelleriyse devasa akvaryumlarıyla dikkati çekiyor. Mandalay Bay’deki ‘Shark Reef,’ aralarında dünyada az sayıda kaldığı bilinen sarı renkli timsahın da bulunduğu binlerce deniz canlısını barındırıyor. Mirage’ın resepsiyon bölümünde yer alan ve 80 bin litre tuzlu suyla doldurulmuş olan akvaryumdaysa Fiji Adası’ndan Kızıldeniz’e kadar altmış çeşit deniz canlısı bulunuyor.

New York-New York, dışarısında Empire State ve Chrysler gökdelenlerinin, Brooklyn Köprüsü’nün, Özgürlük Anıtı’nın birer minyatürlerinin bulunduğu, iç dekorunun ise Manhattan sokaklarını anımsattığı New York temalı bir otel ve kumarhane. Mağrip dekorlu Sahara, önünde gondolların dolaştığı Venetian ve Eyfel Kulesi’nin küçük bir benzerini barındıran Paris de Las Vegas’taki şehir konseptli diğer oteller. Tüm bunların dışında Treasure Island, Wynn Las Vegas,Circus Circus, Ceasar’s Palace, Flamingo, Excalibur gibi çok sayıda mega otel farklı temalar, ışık gösterileri ve şovlarla müşterilerin odak noktası olmaya çalışıyor.

Bellagio_Hotel_Strip_Las Vegas

Konusu Las Vegas olan her sinema filminde, her televizyon dizisinde, hatta her konuşmada duyulan bir cümlecik var: “Vegas’ta Olan Vegas’ta Kalır!” Las Vegas’ın bir “günahlar şehri” olduğunu ima eden gayrı resmi bir slogan aynı zamanda bu cümlecik. “Las Vegas’ta yaşananlar sizin peşinizden gelmez, her şey orada yaşanır ve biter” anlamını taşıyor. O yüzden siz de ilk fırsatta Las Vegas’ı ziyaret edin ve bu günahlar şehrinin büyülü dünyasında kaybolun. Kısa bir süreliğine de olsa gönlünüzce eğlenin, para harcayın, tüketin ve her şeyi Vegas’ta unutup gerçek yaşama dönün!

New York'ta Noel Başkadır

Amerika’da tatil, eğlence ve alışveriş havası her sene 31 Ekim günü kutlanan Cadılar Bayramı (Halloween) ile başlar, Kasım’ın son haftası bütün aile bireylerinin bir araya geldiği Şükran Günü (Thanksgiving Day) ile devam eder. Tüketimin en üst seviyeye çıktığı yılın bu son iki ayında Noel’in ve yılbaşı kutlamalarının yeri ise bambaşkadır. Amerika’nın hatta dünyanın hiçbir kentinde Noel ve yeni yıl, New York’taki kadar coşkulu kutlanmaz. Yeni yılı karşılamak için New York’a yapacağınız bir seyahat, adeta çocuk yıllarınızda izlediğiniz Noel temalı filmlerin içine girmek gibidir…

DÜNYANIN EN ÜNLÜ NOEL AĞACI ROCKEFELLER CENTER’DA

Noel’in ve yeni yılın yaklaştığını müjdeleyen bir şey varsa o da şüphesiz rengarenk süslenen çam ağaçları. Amerika’nın en büyük ve en ünlü yılbaşı çamı Manhattan Midtown’daki Rockefeller Center girişine yerleştirilen ve her sene ünlü simaların da katılımıyla ışıklandırılan dev ağaç. 1933 yılından beri süregelen bu gelenekte Kasım’ın son veya Aralık’ın ilk haftası dikilen çam ağacı Ocak ayı başına kadar ziyaretçi akınına uğruyor. Rockefeller Center’daki yılbaşı çamının üzerinde yaklaşık 30 bin adet ampul, cam küre ve kurdela bulunuyor. Ağacın etrafına sarılan aydınlatma kablolarının uzunluğu beş mil (sekiz kilometre), en tepesine yerleştirilen ve 25,000 Swarovski kristalinden oluşan yıldızın ağırlığıysa 340 kilogram. 77 yıldır süregelen gelenekte kullanılan en büyük ağaç, 1999 yılında süslenen 33 metrelik Avrupa Ladini. Devasa gökdelen Rockefeller Center’ın yanıbaşındaki dev yılbaşı çamı, hemen önüne kurulan buz pistinde kayan New Yorklularla beraber muhteşem bir Noel görüntüsü oluşturuyor (www.rockefellercenter.com).

MANHATTAN’DA ALIŞVERİŞ, EĞLENCE VE İLAHİ BİR ARADA

New York’ta yeni yıl arifesini büyülü bir hale dönüştüren diğer simgelerse Manhattan sokaklarına renk katan kırmızı şapkalı, aksakallı Noel Babalar, camekanları kar tanesi figürleriyle süslenmiş mağazalar, yılbaşı alışverişi için koşuşturan insanlar ve neşeli kilise koroları…

Noel zamanı New York’ta alışverişin kalbi Manhattan’da atıyor. Başta 5. Cadde olmak üzere Manhattan’daki mağazalar özel vitrin süslemeleriyle New Yorklular’ın ve turistlerin ilgi odağı oluyor. Saks, Cartier, Lord & Taylor, Louis Vitton gibi dünyaca ünlü markaların 5. Cadde’de en göz alıcı vitrini hazırlamak için on binlerce dolar para harcadıkları biliniyor. Ünlü tasarımcılara hazırlatılan Noel temalı vitrinlerde özellikle çocukların ilgisini çekecek ışık gösterileri düzenleniyor, kuklalar ve müziklerle Noel hikayeleri anlatılıyor. Zaman zaman dondurucu soğukta ve kar yağışı altında 5. Cadde’de koşuşturan binlerce ziyaretçi arasında ünlü aktörleri, müzisiyenleri ve sanatçıları da görmek mümkün (http://www.visit5thavenue.com/).

New York New York
New York New York by aftab @flickr

Esasında bir dini bayram olan Noel’in yılbaşıyla birleştirilerek bir eğlence ve alışveriş bayramına dönüşmesi son yüzyıl içerisinde gerçekleşti. Noel Bayramı’nın özünü daha iyi anlamak için New York’ta ziyaret edilebilecek yerlerin başında kiliseler geliyor. Hristiyanlık inancına göre İsa’nın doğduğu gün kabul edilen 25 Aralık günü kiliselerde özel törenler düzenleniyor. New York’taki ayinlerin en görkemlisi Manhattan’daki St. Patrick Katedrali’nde gerçekleşiyor. Noel haftasında özel olarak hazırlanan 150 yıllık bu kilise 25 Aralık akşamı ibadet edenlerin akınına uğruyor (http://www.saintpatrickscathedral.org/).

New York’ta Noel şarkıları dinlemek için illaki St. Patrick Katedrali’ni aramanız gerekmiyor. Noel zamanı onlarca kilise korosu, New Yorkluların da katılımıyla kentin dört bir yanında Noel ilahileri söylüyor. Daha profesyonel gruplar ise Manhattan’ın tanınmış konser salonlarında boy gösteriyorlar. Vienna Boys Korosu her yıl olduğu gibi bu sene de 12 Aralık günü Carnegie Hall’da (biletler 10-75 dolar arasında, http://www.carnegiehall.org) sahne alırken Harlem’in en iyi müzisyenlerinin katılımıyla gerçekleşen Candlelight Carol Festivali, 21 Aralık günü Riverside Kilisesi’nde izlenebilir (biletler 10-25 dolar arasında, www.theriversidechurchny.org). Genellikle kadın vokallerinin söylediği doğaçlama gospelleri izlemek için en uygun yer ise Harlem’deki kiliseler.

NOEL’DE İÇİNİZ ISINSIN: BUZ PATENİ VEYA OTOBÜSLE ŞEHİR TURU

New York sokaklarında Noel neşesi ve alışveriş çılgınlığı devam ederken sizi dondurucu bir soğuğun beklediğini unutmayın. New York’ta Aralık ve Ocak ayında sıcaklıklar genellikle sıfır derecenin altında seyrediyor ve zaman zaman da şiddetli kar fırtınaları yaşanıyor. Soğuk havadan ısınmak için iki seçenek var; ya bol bol hareket edip üşümemek, ya da bir otobüs camından New York’ta Noel’in tadını çıkarmak.

NY Snowing - Central Park Ice Skating
NY Snowing – Central Park Ice Skating by James Trosh @flickr

New York’ta hareket edip üşümemek için belki en güzel seçenek buz pateni. Her ne kadar New York’taki en ünlü buz paten pisti Rockefeller Center’in önünde yer alsa da küçük ve kalabalık olmasından dolayı burası buz pateni meraklıları tarafından çok tercih edilmiyor. Manhattan’da buz pateni yapmak için iki alternatif var. İlki, Midtown’da gökdelenler arasına sıkışmış Wollman Rink (buz pateni kirası dahil 20 dolar, http://www.wollmanskatingrink.com). Wollman Rink’te bir buz pateni okulu da bulunuyor. Ünlü Bryant Park Oteli ve New York Halk Kütüphanesi yakınındaki Bryant Park (www.bryantpark.org) ise Rockefeller Center’in iki katı büyüklüğü ve ücretsiz olması nedeniyle New Yorkluların tercih ettiği bir diğer buz paten pisti.

Soğuktan etkilenmeden New York’ta Noel’in tadını çıkarmak isteyenler için diğer bir seçenekse Amerika’nın ünlü otobüs firması Gray Line’ın düzenlediği Noel’e özel şehir turuna katılmak. New York’ta Noel temalı şehir turunda ziyaretçiler 5. Cadde, Rockefeller Center, Lord & Taylor gibi Noel’in tüm ışıltısının görülebileceği mekanları sıcacık otobüsün içerisinden izleyebiliyorlar. Ziyaretçiler istedikleri noktada inip dışarıda vakit geçirdikten sonra bir sonraki otobüsle yollarına devam edebiliyorlar. 3 Ocak gününe kadar her gün düzenlenen ve yaklaşık iki saat süren turların ücreti yetişkinler için 39, çocuklar içinse 29 dolar (www.newyorksightseeing.com).

NYC Times Square New Years Eve 2012
NYC Times Square New Years Eve 2012

YENİ YILI TIMES MEYDANI’NDA KARŞILAYIN

New York’ta yeni yıl kutlamasının tek bir adresi var: Times Meydanı. Broadway ve 7. Caddenin kesiştiği yerde bulunan ve 42 ila 47. Sokaklar arasında yer alan meydanda, 31 Aralık 1907 gününden bu yana tam 102 yıldır New York’taki en görkemli yılbaşı eğlencesi düzenleniyor (http://www.timessquarenyc.org/nye/).

Her sene 31 Aralık gecesi meydanda buluşan en az bir milyon ziyaretçi dondurucu soğuk altında saatlerce kristal kürenin açılacağı anı bekliyorlar. Waterfrod Kristali adı verilen, yaklaşık dört metre çapında ve 5391 kilogram ağırlığındaki küre, saatler tam 12’yi gösterdiğinde meydana indiriliyor ve milyonlarca konfetilerin Manhattan sokaklarına saçılıyor.

Bu kadar konfeti nereden geliyor diye düşünüyorsanız işte cevabı: Times Meydanı Ziyaretçi Merkezi’ne dünyanın dört bir yanından gelen notlar görevlilerce merkezin dışında kurulan “Yeni Yıl Dileği Duvarı”na yerleştiriliyor. Yılın son günlerinde toplanan yüzbinlerce dilek ve hayal parçalara ayrılarak birer konfeti halinde Waterford Kristali’nin içerisindeki yerini alıyor.