Mayalar, Avrupa henüz Ortaçağ karanlığındayken, mimari, astronomi, matematik ve tıpta ilerlemiş, kendilerine özgü bir yazı, aritmetik ve takvim sistemi geliştirmiş ve çağının ötesinde bir uygarlık kurmuşlardı. Orta Amerika ülkesi Guatemala, Maya Uygarlığı’nın kalbi olarak kabul ediliyor. Tikal ise Guatemala’daki Maya kentlerinden en önemlisi
Yaklaşık yüz yıla yakın bir süredir arkeologlar, Meksika’nın Yucatan Yarımadası’ndaki Chiapas Dağları’ndan başlayarak güneye doğru uzanan yağmur ormanlarının derinliklerinde, gizemi henüz tam anlamıyla çözülemeyen Maya Uygarlığı’nı gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor. Maya Uygarlığı, Peru’daki İnka ve Meksika’nın orta bölgesindeki Aztek ile beraber Kristof Kolomb öncesi Amerika kıtasının üç büyük uygarlığından birisi. Mayalar, Aztekler ve İnkalar’dan yüzyıllar önce yaşamış olmalarına rağmen bu üç uygarlık içerisinde kendilerine özgü bir yazı sistemi geliştiren ve tabletlere tarihlerini, kültürlerini ve yaşamlarını kaydeden tek uygarlık. Yazılı tabletler ve hiyerogliflerin varlığına rağmen Maya Uygarlığı hakkında bilinenler bir buzdağının görünen kısmından fazla değil.
Maya Uygarlığı’nın ne zaman ortaya çıktığı konusunda farklı görüşler bulunuyor. Maya takvimi, Mayalar’ın başlangıcını M.Ö 3114 işaret etse de arkeologlar bu yüce uygarlığın M.Ö 1800 yıllarında Meksika’nın Pasifik kıyısındaki Sosonusco bölgesinde başladığı görüşünde. Klasik-öncesi dönem adı verilen bu dönemde Mayalar Nakbé, Mirador, San Bartolo, Cival gibi büyük kentler olağanüstü yapılar inşa ediyorlar. Mayalar’ın bilinen tarihiyse M.Ö 250 yılında başlıyor. Çünkü bulunan en eski tabletler ve hiyeroglif yazıtlar bu tarihe ait. Bu tarihten itibaren Maya kentlerinin canlanmaya başladığı, abidevi yapıların inşa edildiği ve tam anlamıyla kentleşlmenin başladığı gözleniyor. Maya Uygarlığı’nın “klasik dönemi” adı verilen bu dönem, M.S 800-900 yıllarına kadar uzanıyor ve bugün ayakta kalan Tikal, Palenque, Copán, Calakmul gibi büyük Maya kentleri bu dönemde inşa ediliyor. Mayalar, Meksika’nın kuzeyinden Panama’ya kadar olan geniş bölgede diğer yerli halklarla ilişkiler kuruyor, maden, değerli taş, kakao, tuz gibi ürünlerin ticaretini yapıyor.
Maya Uygarlığı’nın esas gizemiyse M.S 800 yıllarında başlıyor. Mayalar, güneyden başlayarak yaşadıkları bölgeleri hızlı bir şekilde terkediyor. Yüz yıllık bir sure içerisinde bu büyük uygarlık bilinmeyen bir şekilde ortadan kayboluyor, inşa etmiş oldukları tapınakların üzeri yağmur ormanları tarafından bir bir örtülüyor. Bu ortadan kayboluşun sebebi tam olarak bilinmiyor. Kimilerine göre ticaretin sona ermesi, kimilerine göre iç karışıklıklar ve isyanlar, kimilerine göreyse kuraklık ve salgın hastalık gibi ekolojik olaylar Maya Uygarlığı’nın sonunu getiriyor. Bazı bilim adamları Maya Uygarlığı’nın sona ermesini bir “çöküş” olarak adlandırmaktan kaçınıyor ve Mayalar’ın kuzeye doğru göç ederek başka halklarla karışmak suretiyle varlıklarını devam ettirdiklerini öne sürüyor.
Maya Uygarlığı’nın en ilgi çekici anıtları olan piramitlerden en önemlileri Guatemala’nın kuzeyinde, Belize sınırı yakınlarında yer alan dünyaca ünlü Tikal harabelerinde yer alıyor. Guatemala City’den Tikal’e olan mesafe 400 kilometre ancak yağmur mevsimi henüz sona erdiğinden ve yolların zarar görmüş olabileceğinden dolayı karayolu yolculuğu tavsiye edilmiyor. Guatemala Havayolları’na ait yaklaşık 20 kişilik pervaneli bir uçakla 1 saatlik yolculuğun ardından Flores kentine ulaşıyorum. Flores, Peten Itza Gölü kenarında 13 bin nüfuslu küçük bir şehir. Ancak, Tikal’e en yakın yerleşim yeri olduğu için son derece hareketli. Flores’ten Tikal’e iki yanı da göz görebildiğince yeşil olan bir yoldan 45 dakikada ulaşılabiliyor. Tikal, 1979 yılından bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. 570 km2’lik bir alan „milli park“ olarak koruma altında. Tikal, en büyük Maya kenti değil, en yüksek Maya piramidi de burada yer almıyor. Peki öyleyse Tikal neden bu kadar önemli?
Tikal, kenti yöneten tanrı-kralların gücü ve meydana getirdiği eserler açısından diğer Maya kentleri arasında öne çıkıyor. Anıtları, tapınakları, sarayları ve yazılı tabletleriyle kent, Maya Uygarlığı’nın tarihine ışık tutuyor. 3. Yüzyılda kurulan Tikal, 100 yıl içerisinde en güçlü Maya kenti olarak bölgede hakimiyet kuruyor ve 10. yüzyıla kadar varlığını sürdürüyor. Yucatan Yarımadası’nı doğu-batı ekseninde kesen ticaret yolu üzerinde hakimiyet kuruyor. Altın dönemlerinde nüfusunun on binlere ulaştığı tahmin ediliyor. Maya Uygarlığı’nın sona ermesinden sonra yüzyıllar boyunca toprak altında kalan Tikal, 1840’lı yıllarda maceraperest gezginler tarafından „tesadüfen“ keşfediliyor. Tikal’in tamamını görmek imkansız (kelimenin tam anlamıyla imkansız!) çünkü 16 km2 lik bir alana yayılmış 3 binden fazla yapı bulunuyor.
İlk bakışta Tikal’de birşey görmek mümkün değil, çünkü etraf olabildiğine tropikal ormanlarla kaplı. Yerel rehberi önde ben arkada, yüksekliği 20-30 metreye ulaşan ağaçların arasından yürüyoruz. Ağaç tepelerinde örümcek maymunları bizi izliyor, dallardan sarkan rengarenk papağanlar ve tukanlar bizi selamlıyor. Ne kadar yürüyeceğimizi sorduğumda rehberim „önümüze leopar çıkıp çıkmamasına bağlı“ diye esprili bir cevap veriyor. Bu tabii bir şaka değil, zira bölgede leopar, pars, koati, gri tilki gibi vahşi memeliler bu coğrafyada bolca yaşıyor.
Yaklaşık yarım saatlik yürüyüşün ardından Maya piramitleri karşımızda tüm ihtişamıyla yükseliyor. Günışığına çıkarılmış olan altı adet piramitten en büyüğü 70 metre yüksekliğinde. Arkeologlar tarafından „Temple IV “ olarak adlandırılan bu tapınağa ziyaretçilerin kolayca çıkması için ahşap bir merdiven yapılmış. Temple IV, Belize’deki El Mirador ile birlikte Kolomb öncesi Amerika’daki en yüksek Maya piramidi. 8. Yüzyılda yapıldığı arkeologlarca tespit edilmiş. Temple IV dışında Tikal’de yükekliği 38 ila 60 metre arasında değişen beş büyük piramit, tapınaklar, saray kalıntıları daha bulunuyor. Temple IV’e yüzlerce basamak çıktıktan sonra nefes nefese tapınağın zirvesine ulaşıyorum. Muhteşem manzara ancak „yeşil bir deniz“ olarak tabir dilebilir. Belki 50-60 kilometre uzağa kadar olan mesafeyi seçmek mümkün ve görülen tek şey yeşilin her tonunu barındıran milyonlarca ağaç!
Yüce Maya kenti Tikal’deki devasa piramidin üzerinde sonsuz yeşil denizine bakarak bir kez daha soruyorum: İnsanlık tarihinin en gizemli uygarlıklarından olan Maya Uygarlığı nasıl oldu da yok oldu? İddia edildiği gibi, Mayalar ile uzaylılar arasında bir ilişki var mıydı? Maya Uygarlığı’nı inceleyen bilim adamlarının yanıt aradığı bu sorular benim de aklımı kurcalıyor. Herkes gibi benim için de Mayalar gizemlerini korumaya devam ediyor.